Türkiye’nin savrulan gündeminin içine bayram süresince pek çok şey girdi.
Her bayram yaşanan trafik kazaları aynı senaryonun parçası gibi devam etti.
Birçok aile, sevinç içinde çıktığı yolculuğun sonunu aynı şekilde getiremedi.
Yollar, kan gölüne döndü.
Ocaklar söndü.
CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla sonuçlanan sürece yönelik eylemlerde gözaltına alınan gençler bayramı cezaevinde geçirdi.
Barolar, cezaevlerinde tutulan gençlere verilecek bir cezanın söz konusu olmadığını ifade ediyorlar.
Aynı hukuk fakültelerinden mezun olup yargı tarafına geçen hâkim ve savcılar, meslektaşlarının ki içlerinde hocaları olmuş isimler de var.
Durumunu değerlendirenler aynı görüşü paylaşmadıkları için gençler bayramı tıklım tıklım dolu cezaevlerinde geçirdi.
Hala da oradalar.
Arkadaşlarının cezaevinde kalmasına 2 Nisan’da alışveriş boykotuyla yanıt veren üniversitelilerin çağrısı ve sonrasında gelişen olaylar da bayramın öne çıkan konuları arasındaydı.
Protestolara destek veren oyuncuların TRT cephesinden cezalandırılması ise ayrı bir meseleydi.
Teşkilat dizisinin en önemli rolünü üstlenen Aybüke Pusat’ın boykota destek veriyor diye diziden çıkarıldığını bizzat TRT Genel Müdürü’nün duyurması…
Türkiye'deki tarafsızlık ilkesinin nasıl da yerle bir edildiğini gözler önüne seriyordu.
Hep dedik ya…
Türkiye'nin en önemli sorunu çifte standart diye…
Kendi mahallesinin bütün değerleriyle ters düşmüş, genlerine ihanet etmekle eleştirilen Yavuz Bingöl’ün çıkıp da CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e açık mektup yazması ise…
Ancak, komedi dizilerinde olursa olur türünden bir şeydi.
Bari, Özgür Özel’e boykotla ilgili mesaj verirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da “Bayramlar küslüklerin bittiği günlerdir.
Hep birlikte barışalım” diyebilseydi, “Feriştahına kadar Erdoğancıyım” sözüne millet takılıp kalmazdı.
Çağrısı daha gerçekçi olurdu.
Sanatçılar, taraf olur.
Olmaz diye bir şey yok.
Samimi, gerçekçi olanlar, sevdikleri insanların da yanlışlarını dile getirirler.
Çünkü, sanatçı hakikatten yanadır.
Hani bir söz var ya…
“Hem nalına hem mıhına vurmak” diye…
Toplumun yaşadıklarına, demokrasinin içine düştüğü çaresizliğe gözlerini kapatarak, yaranma duygusuyla hakikatin gerisine düştüklerinde…
Kendilerini zavallı bir hale düşürürler.
Volkan Konak…
Edip Akbayram…
İnandıklarını söyleyen isimlerdi.
Cenazelerine insanlar akın akın gitti.
Ahmet Kaya’yı herkes sevdi.
Solcusu, milliyetçisi, muhafazakârı…
İnandığını söyledi, inandığı gibi davrandı.
Çetin Altan’ın sözüdür.
Yazılarını çoğu kez “Enseyi karartmayın” diye bitirirdi.
Nice badireler atlatmış Türkiye bugünleri de aşar.