Öyle şaşalı makam odalarından birisi değil.
Ama onlardan çok daha çekici…
Dışarıdan bakınca zaten içerisini görüyorsun.
İçeriden bakınca durum farklı.
Çünkü, bir duvar işlevi gören büyük cam adeta bir dekor gibi…
Renkli kalemlerle yazılmış yazılar sayesinde Anadolu’nun o ilmik ilmik dokunmuş halıları gibi duruyor.
O pırıltının etkisinden çıktığınızda her bir cümlenin aslında yapılacak işler listesi olduğunu anlıyorsunuz.
Sabah makam odasına geçtiğinde camda duran işler listesine bakıyor, Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç.
Siyah, kırmızı, sarı, mavi, pembe kalemlerle yazılmış cam üstü yazıların birinde “Trafik Zabıtası Kuralım” yazıyor mesela…
Siyahta İngilizce bir cümle var.
“Sate space for women.”
Kırmızı da “Girit Mah. Yangın Hidratları” cümlesi dikkat çekiyor.
Sarı da Turizm Master Planı notu var.
Mavi de zeytine coğrafi işaret vurgusu öne çıkarılmış.
Cam üzerinde kilim deseni gibi duran başka notlar da var.
Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç, bu yöntemle hem hedeflediği çalışmaları her gün görüyor hem de öyle bir işlenmiş ki cümleler cama, güne güzel bir tabloya bakar gibi başlıyor.
Elbette…
Camdaki yazılar işler bittikçe siliniyor.
Yerini yenisi alıyor.
Mimarisiyle, tarihi özellikleri ve zeytiniyle Marmara Denizi kıyısında yer alan en anlamlı yaşam alanlarından birisi olan Mudanya’nın çehresini değiştirmek için yola çıkan her belediye başkanı gibi Deniz Dalgıç da kendi imzasını atmak için mücadele ediyor.
Bir yılı geride kalmak üzere…
Önünde duran hedefler için 1460 günü var.
ÇANAKKALE ZAFERİ
Çanakkale Zaferi’nin 110’uncu yıl dönümünü kutladık.
Büyük bir zafer.
Büyük bir destan.
Çanakkale’ye gidip o muazzam vatan savunmasının verildiği tabyaları gezdiğinizde anlıyorsunuz Büyük Atatürk ve silah arkadaşlarının ne büyük bir zafer kazandıklarını.
Avustralya'dan, Yeni Zelanda’dan çok çok uzak topraklardan İngilizlerin getirdiği Anzak askerleri ölümün kucağına serpildikleri Çanakkale'de ne aradıklarını bilmeden hayatlarını kaybedip gittiler.
Bu büyük destanın her yıl dönümünde Büyük Atatürk’ün niçin savaştıklarını bile bilmeden ölüp giden Anzak askerlerinin annelerine yazdığı şu mektup gelir aklıma…
“Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar!
Burada, dost bir vatanın toprağındasınız.
Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz.
Sizler, Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar!
Gözyaşlarınızı dindiriniz.
Evlatlarınız bizim bağrımızdadır.
Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır.
Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”