İçinden geçtiğimiz uzunca bir süreyi sorgulayan herkes fark edecektir.
Yeter ki…
Gönül gözüyle değil, gerçeğin gözüyle bakabilsin.
Öylece önümüzde duruyor çünkü…
Birçok konuda artık hastalık boyutuna erişmiş bir durum var.
Türkiye’nin bugün için en önemli sorunu çifte standarttır.
Hukuku da, ekonomiyi de bu hastalık zehirliyor.
Maalesef zehrin kaynağı da belli…
Hani derler ya, “Adrese tarif gerekmez” diye…
Durum aynen böyle.
Liyakat kaybolduğunda adalete giden yollardan birisi kestirilip atılmış olunur.
Sadece devlet kademeleri için geçerli değil bu…
Liyakat her alanda önde tutulmadığı sürece gerileme, ötekileşme kaçınılmaz hale gelir.
En görünür örneklerden birisi Paris Olimpiyatları’ydı.
Öne çıktığımız dallarda bile başarısızlıkla yüzleşmek zorunda kaldık.
Çünkü, muktedir siyaset; 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ülkelerin tanıtım aracına dönüşen sporu seçmen kitleleri üzerinde benzer bir sürecin parçası haline getirdi.
Kendi gibi olanı öne çıkardı.
Liyakat kaybolup gitti.
Sosyal hayatı da etkisi altına alan bir sürecin sonucunda geldiğimiz nokta karşıtlık üzerinden oluşturulmaya çalışılan mahallelerin birbirini duymaması, aynı sorunun içinden geçmelerine rağmen derin yoksulluğu, yoksunluğu bir kör dövüş içinde görememeleriyle sonuçlanıyor.
Her sorunun bir çözümü vardır.
Yeter ki…
Çifte standarttan uzak bir bakış açısıyla sorunlara yaklaşabilelim.
Vicdan, gerçeğin yanındadır.
Ak Parti iktidarının en çok öne çıkardığı konulardan biriydi, Şeyh Edebali’nin Osman Bey’e nasihati.
Neydi?
Hatırlayalım.
“Ey oğuI, artık Bey’sin!
Bundan sonra öfke bize, uysaIIık sana.
GücenikIik bize gönüI aImak sana.
SuçIamak bize, katIanmak sana.
AcizIik bize hoşgörmek sana, anIaşmazIıkIar bize, adaIet sana, haksızIık bize, bağışIamak sana.
Ey oğuI, sabretmesini biI, vaktinden önce çiçek açmaz.
Şunu da unutma ve insanı yaşat ki devIet yaşasın.
Ey oğuI, işin ağır, işin çetin, gücün kıIa bağIı.
AIIah yardımcın oIsun.
OğuI, İnsanIar vardır, şafak vaktinde doğar
Akşam ezanında öIürIer.
Avun oğIum avun,
GüçIüsün, kuvvetIisin, akıIIısın, keIamIısın,
Ama, bunIarı nerede, nasıI kuIIanacağını biImezsen
Öfken ve nefsin bir oIup akIını yener,
Sabah rüzgarIarında savruIur gidersin.
Daima sabırIı, sebatIı ve iradına sahip oIasın,
Dünya senin gözIerinin gördüğü gibi büyük değiIdir.
Bütün fethediIemeyen gizemIer,
BiIinmeyenIer, görüImeyenIer,
Ancak senin erdemIerinde
Gün ışığına çıkacakIar.
Ananı-atanı say.
Bereket büyükIerIe beraberdir,
Bu dünya inancını kaybedersen.
YeşiIken çorak oIur çöIIere dönersin.
Açık sözIü oI.
Her sözü üstüne aIma, gördün söyIeme, biIdin, biIme.
SeviIdiğin yere sık gidip geIme.
KaIkar itibarın, muhabbetin oImaz.
Üç kişiye acı:
CahiIIer arasındaki aIime,
Zenginken fakir düşene.
HatırIı iken itibarını kaybedene.
Unutma ki!
Yüksekte yer tutanIar,
AşağıdakiIer kadar emniyette değiIdir.
HakIı oIduğunda mücadeIeden korkma
BiIesin ki atın iyisine doru.
Yiğidin iyisine deIi derIer…”
Bir şeyi bilmek, fark etmek önemlidir.
Ama yeterli değildir.
En önemlisi uygulayabilmektir.
Liyakat bu nedenle şarttır.