Suçluysa cezasını çeksin.
Buna kim ne diyebilir.
Cezasızlık düzen bozar.
Deli Dumrul misali kafasına esen kural koyar, racon keser.
Kanunları, bağımsız kurumlarıyla devlet, Anayasal düzen sağlarken en çok da eşitlik ve adalet üzerinden yürür.
Bağımsız mahkemeler bu nedenle önemlidir.
Savcıların başında yer alan Cumhuriyet sözcüğünün önemi de burada yatar.
Adaleti tesis ederken terazinin şaşmaması için yetkiyi kanunlardan alan ama herkese eşit mesafede duruşu Anayasal bir çerçeve ile koruyan hâkim ve savcıların varlığı bu nedenle önemlidir.
Çünkü terazinin dengesi kanunlara göre değil de siyasal erklere göre şekillenir hale geldiğinde bugün birilerini mutlu eden düzen herkes için belirsiz bir hal almaya başlar.
Klişedir ama yerine de oturan bir sözdür.
“Adalet herkese lazım.”
En çok da yönetenlere…
Çünkü, yönetenler adil olduğu sürece toplum rahat eder, mutlu olur, geleceğe daha bir güvenle bakar.
Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’den önce Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk, bir önceki dönemde olduğu gibi yine görevden el çektirilmişti.
DEM’li birçok belediye başkanı da Türk gibi görevden uzaklaştırıldı.
Hatta…
Neredeyse tümü gözaltına alındı.
Bir tek Ahmet Türk istisna oldu.
İki kez görevden alındı.
Ama hiçbir zaman gözaltı süreci yaşamadı.
Şimdi, Bahçeli’nin ikinci açılım süreciyle birlikte popülerleşen Öcalan’la kanlı terör örgütünün lağvedilmesi sürecinin aktörlerinden birisi olarak görüşmelere katılıyor.
Elbette bu duruma eleştiriler var.
Ama eleştiriler Türk neden tutuklanmıyor, neden bu görüşmeler içinde yer alıyor amacı taşımıyor.
Yüksek Seçim Kurulu, daha önce görevden el çektirilmiş birine yeniden seçilme hakkı veriyorsa, suç Türk’ün olabilir mi?
Kaldı ki…
Burada önemli olan Türk meselesi de değil.
Çifte standart meselesi…
Yasalar önünde herkes eşitse bu ne peki?
Terör örgütleriyle bağlantısı olmayan, ihaleye fesat karıştırdı iddiasıyla Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat’ın yangından mal kaçırır gibi sabahın köründe gözaltına alınması gibi…
Geride soru işareti bırakan uygulamalarla ortalık toz duman içindeyken, belki de en sessiz kalması gereken yerden ses yükseliyor.
Yargının bağımsızlığı gibi hayati bir alanda ülkenin en yükseklerinden, “Daha turpların büyükleri heybede. Telaşlarının, paniklerinin, ortalığı velveleye vermelerinin bir sebebi işte bu hakikattir” diye bir cümle kuruyor olması…
“Yargı bağımsız ise heybedeki turplar nasıl olurda bilinir…
Bu kadar aleni bir şekilde dillendirilir” sorularına da yol açmıyor değil…
Muhalefet yargı bağımsızlığı üzerinden bu sözleri eleştirirken, Cumhur ittifakını destekleyenlerin izlediği yol burada çok daha önemli hale geliyor.
Tam bağımsız yargıdan yana olabilmek bugün eskisinden çok daha önemli çünkü…
Suçlu kimse, suçunu siyaset eli değmeden çeksin.
Ankara’nın göbeğinde katledilen Ülkü Ocakları eski Başkanı Sinan Ateş cinayetinin yarattığı infial ortadayken, “Daha turpların büyüğü heybede” ifadesi herkesi rahatsız etmeli.
Burada söz konusu yargı ise ülkeyi yönetenler için taraflılık değil, tarafsızlık öncelikli olmalı.
Çünkü, demokrasinin oksijeni vicdan, nefesi adalettir.
ŞİİRLE YOLCULUK
…
Ne diyeyim, dilerim ihtiyacı olan birine
Gidiyordur bizden aldıkları umut!
Dünya adaletsiz çocuk!
Dünya zorba.
Elbet eşitleneceğiz o gün kıyamda
Bu kekeme, toz ve duman sözlerimi iyi belle
Bahara kalmaz, gelirim yanına
-Nazım Hikmet-