Adama diyorsun ki; şurada yangın çıkmış, koşup yardım edelim, söndürelim ki; canlar zarar görmesin…
Koşuyor koşmasına da, elindeki kovanın içinde su değil, benzin var…
Döküyor ateşin üstüne, kim yanarsa yansın, umurunda değil.
Dün iki farklı şehirde iki benzer olay yaşandı.
İlki Muş Şehir Stadı’nın tribünleri…
Bu ligin misafiri olduğunu her kulübün, her rakip oyuncunun kabul ettiği, terhis/ tahliye günü için şafak sayan bir takım, kalkmış bin 500 kilometre öteden gelmiş, ilkbaharda temelli buralara veda etmeden Muş’u da bir göreyim, iki saatliğine de olsa bir acı kahvesini içip, o yörenin insanlarının da gönlünü alayım istemiş ama su uyur da düşman uyur mu?
Tribünlerin içine yılan gibi gizlenenler, aradıkları fırsatı; taç atışına bile itiraz eden ev sahibi takım oyuncularıyla, yedek kulübesinden sahaya hakemin her kararını protesto etmek için bir ok gibi fırlayan yedek kulübesi personeliyle bulmuşken, ortalığı yangın yerine çevirmezler mi?
Çevirdiler de…
Provoke edildiğinden habersiz yüzlerce vatandaş da, ellerinde ne varsa sahaya, Teksas tribününe fırlattılar.
Maçı televizyondan izleyenler de, meseleyi anlamadan, sadece şahit oldukları ekran görüntüsüyle klavyeleri bir silaha dönüştürmek suretiyle, Bursa’dan bastılar tetiğe, namluların hedefinde Muş insanı vardı.
Tarih kitapları benzer gerekçelerle yüzlerce galeyanı, ayaklanmayı, isyanı anlatır, sonu gözyaşıyla, pişmanlıkla biten trajik hikayeleri…
Ve bu tip hadiselerde pek sık rastlanmaz ama o gün, iki erken müdahale, işin renginin değişmesine izin vermedi, çok şükür…
Önce Başkan Enes Çelik x hesabından bir twet paylaştı.
Dedi ki;
“Bugün, karşılaşmadaki mücadele gücünden dolayı takımımızı tebrik ediyorum. Maç her ne şekilde geçerse geçsin, Bursalılar ve Muşlular arasındaki dostluğa çomak sokmak isteyen provokatörleri ise emniyete havale ediyorum.”
Bu açıklama, adeta tetik düşürttü…
Sonra Selim Kurtulan bir video yayınladı.
Son hamle de Teksas’tan geldi bir bildiriyle;
“Bugün deplasmanda oynadığımız Muşspor maçında, gerek kameralara yansıyan gerekse tribünde bizzat şahit olduğumuz Bursaspor aleyhine yapılan çirkin davranışları şiddetle kınıyoruz. Ancak, bu olaylar nedeniyle tüm Muşspor taraftarını suçlamak doğru olmaz. Daha önce şehrimizde misafir ettiğimiz, aynı sofrayı paylaştığımız vatan sevdalıları başımızın tacıdır.
Ne yazık ki, bugün sahada ve tribünlerde, gayesi futbol olmayan bazı kişilerin provokatif eylemleri açıkça görülmüştür. Teksas, hak edene hakkını her zaman vermiştir. Ancak, provokasyon peşinde koşan hainlere asla prim vermeyiz!”
Sözün özü;
Yangını söndürmek isteyenlerin dikkati ve çabuk pozisyon almaları, yangının üzerine benzinle koşanların hevesini kursaklarında bıraktı.
*
İkinci olayın adresi İstanbul, stat RAMS Park…
Yarıda kalan bir maç.
Galatasaray, daha önce yüzlerce binlerce kez yaşanmış (özellikle ayrıcalıklı kulüplerin lehine) bir hakem kararıyla haksız bir penaltı sonucu öne geçiyor ve bu kararın 20 dakika sonrasında kıyamet kopuyor.
Demirspor, bir telefon talimatıyla sahadan çekiliyor.
İşte o andan itibaren, sahada yarım kalan maç, futbol programlarında ve demeç savaşlarıyla gece boyunca devam ediyor. Kazananı olmayan ama kaybedeni çok bir maç bu.
Ellerinde benzin dolu kovalarla hakem yorumcuları MHK’ye, Galatasaray yorumcuları Kadıköy’e, Fenerbahçeli yorumcular hem Beyoğlu taraflarına hem de Riva’ya koşuyorlar.
Niyetler güya halis…
Söndürecekler yangını.
200 milyon Euro’yu cayır cayır yakıp, isimli oyuncularla poz verirken yüzünde gevrek bir gülümseme olan Murat Sancak, ‘yapı’ diyor, VAR hakeminin de o yapıya hizmet ettiğini iddia ediyor, hedefin federasyon ve MHK olduğunu söylüyor ve ben diyor “kendimi bile bile yaktım” sen yanmazsan, ben yanmazsam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa hesabı…
Yangından ve kaostan beslenen başkanlar, yöneticiler, gazeteciler dün de vardılar, bugün de…
Yarın da olacaklar.
O kovalarda su değil, hep benzin taşınacak.
Sonra, genç jenerasyon bilmez, rahmetli Nurhan Damcıoğlu’nun o meşhur kantosundaki şarkıyı hep birlikte söylemeye devam edeceğiz.
Sahi nasıldı onun sözleri…