Siyaset, yargı ve seçim denkleminde belirsizlik

Yazının Giriş Tarihi: 24.03.2025 12:08
Yazının Güncellenme Tarihi: 24.03.2025 12:16

Geçtiğimiz günlerde, bir anda siyasal ve hukuki boyutlarıyla ülke gündemini sarsan gelişmeler oldu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptaliyle başlayan süreç, gözaltı kararı ve nihayetinde tutuklama ile devam etti. Kamuoyu, sabaha kadar Sulh Ceza Hakimliği’nin kararını adeta bir seçim gecesi gibi takip etti. Nihai kararda Ekrem İmamoğlu ve beraberindeki elli bir kişi tutuklanırken, dosyada adı geçen bazı kişiler için ise tutuksuz yargılama kararı verildi.

Bu noktada kritik bir hukuki çerçeveyi hatırlatmak gerekir:

Süreç halen soruşturma aşamasında, yani olayla ilgili henüz iddianame düzenlenmiş ve esas mahkemede yargılama başlamış değil. Tutuklama bir nihai karar değil; yalnızca soruşturmanın sağlıklı yürütülebilmesi için alınmış geçici bir koruma tedbiridir. Hukukun temel ilkelerinden biri olan masumiyet karinesi gereği, kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan kimse suçlu ilan edilemez. Bu çerçevede, kamuoyunun hassasiyeti anlaşılır olsa da yargı süreçlerine temkinli yaklaşmak gerekir.

Gündemin en çarpıcı yansımalarından biri, tüm bu gelişmelerin gölgesinde 2028 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine dair senaryoların yeniden tartışılmaya başlanması oldu. Kamuoyunda hepimizin bildiği şu an iki isim öne çıkıyor:

  • Mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,
  • Ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu.

Ancak bu iki ismin de adaylıkları, anayasal ve hukuki engeller nedeniyle ciddi tartışmalar yaratıyor.

ERDOĞAN’IN ÜÇÜNCÜ KEZ ADAYLIĞI MÜMKÜN MÜ?

Anayasa’nın 101. maddesi açık:

“Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.”

Erdoğan, 2014 yılında ilk kez halk oyuyla Cumhurbaşkanı seçildi. Ardından 2018 ve 2023 seçimlerinde tekrar seçildi. Bu durumda, iki dönemini doldurmuş oluyor.

Normal koşullarda, 2028 seçiminde tekrar aday olması mümkün değil.

Ancak burada devreye Anayasa’nın 116. maddesi giriyor:

“Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi hâlinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.”

Yani TBMM, en az 360 milletvekilinin (3/5 çoğunluk) oyuyla erken seçim kararı alırsa, Erdoğan bir kez daha aday olabilir.

Peki bu mümkün mü?

AK Parti’nin mevcut milletvekili sayısı: 272

MHP’nin mevcut milletvekili sayısı: 47

Toplam: 319

Bu tabloya göre en az 41 milletvekilinin daha desteği gerekiyor. Yeni ittifaklar ya da transferlerle bu sayı yakalanabilir mi, bilinmez. Ancak bugünkü tabloya bakıldığında, bu desteğin Meclis’ten çıkması zor görünüyor. Tabii siyaset, özellikle de Türk siyaseti, sürprizlere açık.

EKREM İMAMOĞLU’NUN DURUMU: SORUŞTURMA MI, DİPLOMA MI?

İmamoğlu hakkında yürütülen soruşturma, henüz kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı içermediği için adaylık açısından bir engel teşkil etmiyor.

Ancak son gelişme, diplomasının iptali yönünde oldu. Bu çok daha farklı bir hukuki tartışma başlatıyor.

Anayasa’nın 101. maddesi, Cumhurbaşkanı adayları için "yükseköğrenim yapmış olmak" şartını arıyor.

Eğer İmamoğlu'nun diplomasının iptaline yapılan itirazlar sonuç bulmazsa ve başka bir yükseköğrenim diploması da yoksa, adaylığı anayasal olarak mümkün olmayacaktır.

ALTERNATİF ADAYLAR VE STRATEJİLER: SESSİZLİK Mİ, TAKTİK Mİ?

CHP cephesinde zaman zaman Mansur Yavaş ismi öne çıksa da, başta DEM Parti olmak üzere bazı çevrelerin bu isme sıcak bakmadığı görülüyor. Başka güçlü bir ismin gündeme gelmemesi, muhalefetin aday belirleme sürecinde hâlâ netlik kazanamadığını gösteriyor.

AK Parti tarafında ise ikinci bir isim kamuoyunda hiç dillendirilmiyor bile. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden aday olabilmesinin haricinde bir durum kimsenin aklından dahi geçmiyor. Aksine her zaman olduğu gibi AK Partili siyasiler Erdoğan Başkanlığındaki oluşumda yer edinebilmenin mücadelesinde. AK Parti’nin erken seçim, anayasa değişikliği veya yeni bir aday çıkarmaya yönelik adımları şu an için çok gündemde yer almıyor. Seçime doğru şekillenebileceği öngörülüyor.

YARGININ SİYASALLAŞMASI TARTIŞMALARI

Sonuç olarak ülkemiz, hem siyasi hem hukuki olarak oldukça karmaşık bir süreçten geçiyor. Bir yandan muhalefet, iktidarı yargıya müdahale etmekle suçlarken; diğer yandan, henüz soruşturma aşamasında olan bir davada verilen tutuklama kararına karşı sokağa çıkma çağrıları yaparak ve mitingler düzenleyerek iktidara erken ve sert bir şekilde meydan okurcasına karşılık veriyor. Bu durum, muhalefetin en çok eleştirdiği konulardan biri olan yargının siyasallaşması tartışmalarını, kanaatimce olumsuz yönde etkiliyor. İddia ettikleri üzere siyasallaşan bir yargı var ise de, yargılamanın daha en başındayken muhalefetin bu şekliyle Türkiye’yi adeta infiale sürükleyen çağrıları, yargı üzerinde en az eleştirdikleri ölçüde bir siyasi baskı oluşturuyor; mahkemelerin bağımsız ve tarafsız çalışabilmesine zarar veriyor.

***

Unutulmamalıdır ki, adaletin gücünü siyasete alet etmeden korumak; sadece iktidarın değil, muhalefetin de sorumluluğudur.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
Bursa Hakimiyet En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.