Hava Durumu

Turizm sadece Antalya ve İstanbul’dan ibaret değil!

Yazının Giriş Tarihi: 16.04.2025 08:05
Yazının Güncellenme Tarihi: 16.04.2025 08:08

Türkiye, son yıllarda turizmin parlayan yıldızına dönüştü. Öyle bir sektör ki hem döviz getiriyor hem istihdam sağlıyor hem de kültürel değerlerimizi dünyaya tanıtıyor. ABD’nin gümrük tarifeleriyle dalgalanan dünya ekonomisi için belki de henüz dokunulmayan tek sektör turizm.

Dünyada yıllık ticaret 7,7 katrilyon dolar düzeyinde gerçekleşiyor. Global anlamda turizm hacmi de 700 milyar dolar. Ülkemize bakacak olursak 60 milyar liralık turizm geliriyle payımız yüzde 10 civarında. Cari açık ve döviz rezervleriyle uğraştığımız bu günlerde önemli bir rakam. Üstelik Türkiye’de hiçbir sektör bu kadar başarılı değil. Çünkü turizm gelirlerimizin yüzde 90’ı net olarak Türkiye’ye kalıyor. Ancak sektör bu katkılarına rağmen sorunlarla boğuşmaya devam ediyor. Gelen turist sayısı artarken, gelir aynı paralelde artmıyor.

Bu yıl 15-22 Nisan arasında yine “Turizm Haftası”nı kutluyoruz. Her sene olduğu gibi bir dizi mesaj, güzel dilekler, temenniler havada uçuşuyor. Fakat bu yıl işin biraz daha “özüne” dokunan, sektördeki gerçekleri masaya yatıran bir ses var. Bursa’nın yakından tanıdığı ve kongre turizminde Türkiye’nin önde gelen isimlerinden biri olan TÜRSAB Genel Başkan Yardımcısı Hasan Eker.

Eker, son yıllarda rotasını turizme çeviren Bursa için önemli çalışmalara imza atan bir isim. Son yıllarda da turizmin ana aktörü olan TÜRSAB’ta Bursa’yı temsil ediyor.

Hasan Eker’i tanıyan bilir… sorunları iyi analiz eder, eleştirirken de çözüm yolunu gösterir. Ki bu kez de öyle yaptı. Turizmin bir ülke ekonomisine katkısını verilerle, net ifadelerle anlattı. Eker’in dediği gibi, “Turizm gelirlerimizin yüzde 90’ı doğrudan ülkemize kalıyor.” Ekonomik anlamda daha verimli bir sektör var mı? Kaç sektör bu denli net gelir bırakıyor?

Ama mesele sadece ekonomi değil.

Eker’in bir başka önemli uyarısı ise gözden kaçmamalı:

Turizmin hammaddesi doğa, arkeoloji, kültür ve gastronomidir.”

Yani beton değil, AVM değil… Bu değerleri tüketirsek, elimizde pazarlanacak ne kalır? Üstelik sadece belli bir bölgeye yığılan bir turizm anlayışı da sürdürülebilir değil. İstanbul ve Antalya’nın ötesinde bir Türkiye var. 81 ilde turizm potansiyeli var. Ama bu potansiyeli ortaya çıkarmak için yerel yönetimlerin ve merkezi idarenin samimi iş birliğine ihtiyacımız var.

“Turizmi yerelden yönetelim” diyor Eker. Bu söylem kulağa sıradan bir idari öneri gibi gelebilir ama altı dolu bir çağrı. Çünkü yerel dinamikleri bilen, ihtiyaçları ve imkânları doğru analiz eden yapılarla turizm ancak sürdürülebilir hale gelir. Yoksa birkaç merkezde yoğunlaşıp geriye kalan şehirleri sadece “göç veren bölgeler” olarak bırakırız.

Üstelik turizm sektörü desteklenmek bir yana, adeta yükleniyor.

“Cirodan alınan yüzde 2 konaklama vergisi ve TGA payı ek yük.”

Bir yandan “tanıtım yapın” deniyor, diğer yandan turizmcinin sırtına ekstra maliyetler bindiriliyor. Sanayiciye, esnafa verilen teşviklerin, turizmciye verilmemesi ciddi bir eşitsizlik. Ülkeye döviz kazandıran bir sektöre bu muamele reva mı?

Bir not da TÜRSAB’ın iç işleyişine dair…

Eker, “TÜRSAB, 2018’de yok olmanın eşiğine geldi ama şimdi mali disiplin ve kurumsal yönetimle geleceğe umutla bakıyor” diyor. Kolay iş değil… Kurumu yeniden inşa etmek, güven kazandırmak, üyelere hizmet odaklı bir yapıya kavuşturmak ciddi vizyon ve emek ister.

Yazının sonunda turizmciyi tarif ederken verdiği örnek ise hem düşündürücü hem de hafif bir tebessüm ettirici: “Turizmci soyulmuş bir elma dilimini ihraç eden, nakliyesini de müşteriye ödetendir.”

Ne güzel özet… Aslında bu sektörün hem zekâsını, hem emeğini, hem de ekonomik katkısını ortaya koyan çok yalın bir tanım.

Evet, turizm sadece sezonluk işler yapan otelciden, broşür dağıtan acenteden ibaret değil. Turizm bir kültür politikasıdır. Ekonomiyle, çevreyle, şehircilikle doğrudan bağlantılı bir sektördür.

Hasan Eker’in verdiği mesajlar bir kez daha gösterdi ki, turizm sadece dışarıdan gelen birkaç milyon turistin değil, bir ülkenin geleceğinin de meselesi.

BTSO’DAN ULUDAĞ’A TURİZM DİPLOMASİSİ

Turizmle başladık onunla devam edelim.

Bursa denince akla önce tarih gelir, ardından sanayi… Belki tarım, belki göçmen kültürü… Ama nedense turizm hep biraz gölgede kalır.

Oysa Bursa, turizm deyince Türkiye’nin en önemli zenginliklerinden birine sahip: Uludağ. Kayak turizminin gözbebeği. Ama artık iş sadece kayakla sınırlı değil. Uludağ, dört mevsim yaşayan, nefes alan, üreten bir cazibe merkezi olmak istiyor.

Yıllardan beri bu konu sürekli gündeme getiriliyor ancak bir türlü istenilen gerçekleşmiyor. Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın Uludağ’ın bu hedefine ulaşması için gerçekleştirdiği projelerden biri olan Bursa Business School, geçtiğimiz hafta bugüne kadar Türkiye'de Orta Doğu pazarına yönelik düzenlenen en büyük alım heyetine ev sahipliği yaptı. 14 ülkeden 143 seyahat acentesi, Türkiye’nin farklı şehirlerinden gelen 50’den fazla otel temsilcisiyle birebir görüşmeler yaptı. Öyle sıradan bir tanıtım çalışması değil bu; tam anlamıyla bir turizm diplomasisi, ilişki mimarlığı.

Yasin Uzun, bu işin uzmanlarından biri. Valley of Tourism ve Bellavita Style Contract Direktörü. Organizatör olmanın ötesinde bu buluşmaya ruh katan isim. Diyor ki:

“Bu organizasyonla otellerle acenteler arasında doğrudan iş birlikleri kurduk. Orta Doğu pazarı için Türkiye’nin potansiyelini daha cazip hale getirmek istiyoruz.”

Bu sadece bir temenni değil, ciddi bir altyapı ve organizasyonun da göstergesi.

Ama bir de işin duygusu var. Örneğin Cezayirli katılımcı Mohammed Adnan, Bursa’ya ilk kez geliyor. Ve etkileniyor. Hem organizasyondan hem şehrin atmosferinden. “tesisin kalitesi bizi şaşırttı. Otelle daha çok çalışmak istiyoruz” diyor. Bu tür dönüşler, kurulan ilişkinin sadece anlık değil, sürdürülebilir olduğuna işaret.

Otel temsilcisi Yakup Atay ise “En az 20 acente firmasıyla verimli görüşmeler yaptık. Bu tür buluşmalar sektör için hayati” diyor. Haklı. Çünkü turizm yalnızca tesisle değil, anlatıyla, ilişkilerle, güvenle büyür. BTSO’nun kurduğu bu zemin, işte tam da buna hizmet ediyor.

Şurası kesin: Eğer Bursa turizmden daha çok pay almak istiyorsa, bu tarz uluslararası organizasyonları çoğaltmak zorunda. Ve en önemlisi; bu adımların gerisi gelmeli. Tanıtım değil, bağ kurma dönemi başladı. Bu iş, artık sadece broşür bastırarak, reklam panolarına afişli tanıtım yaparak yürümüyor. Dünya artık ilişki yönetimiyle büyüyor. BTSO ve Bursa Business School da bunu fark etmiş görünüyor.

Peki bu yetmez mi? Elbette yetmez. Bu işin havalimanından şehir içi ulaşımına, gastronomiden kent tanıtımına kadar birçok ayağı var. Ama en azından bu organizasyon gösterdi ki; Bursa turizmde de “Ben buradayım” demesi gerekiyor.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    logo
    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.