Türkiye son haftalarda bakanlığın denetimleri sonucu taklit ve tağşiş edilen gıda ürünlerini konuşuyor. Nereye elimizi atsak, hileli veya zararlı bir ürünle karşılaşıyoruz.
Baldan, zeytinyağına baharattan et ürünlerine kadar güvenilecek gıda kalmadı. 200’e yakın şubesi bulunan Bursa merkezli köfte restoranındaki ürünlerde domuz etine rastlanması her ne kadar konuyla ilgili şaibe ve komplo teorileri bulunsa da bardağı taşıran damla oldu.
Üstelik bu ürünlerin büyük çoğunluğunun üzerinde bakanlıkların izinleri, laboratuar raporları yer alıyor. Bunlar bakanlığın denetimine tabii ürünler ve işyerleri.
Bir de merdiven altı olarak adlandırılan kayıt dışı işletmelerin ürünleri var ki onlardaki tehlike daha büyük. Hepimizin mutlaka karşılaşmışızdır. Semt pazarı yolu üzerinde kamyonet veya minibüste bal, zeytinyağı, sucuk satanların ürünlerini ne denetleyen var, ne de inceleyen. Bunların içeriğinde ne olduğunu kimse bilmiyor.
Kendimi de aralarına katarak söylüyorum; tüketiciler olarak şaşkınlık artık yerini güvenli gıda konusunda paranoyaya bıraktı. Nasıl bırakmasın. Türkiye’nin en büyük market zincirlerinden birinde binlerce adet satılan bal balın sahte olduğu daha geçenlerde ortaya çıkmadı mı? Hakiki zeytinyağı bulmak adeta mucize haline geldi. Taze kaşarların nasıl yapıldığını görünce insanın tüyleri diken diken hale geliyor.
Peki, tüketici olarak ne yapacağız?
Konunun uzmanı olan Gıda Mühendisleri Odası Başkanı Serkan Durmuş’a sorduk. O da yanıtladı.
Yıllardan beri tanınır ve bilinen markaların tercih edilmesi gerektiğini söylediğini ifade eden Durmuş, ‘Son gelişmelere rağmen aynı taraftayım kötü örnekler bizi olumsuz etkilememeli. Çünkü aynı zaman üretimin içinde olan biriyim. Büyük tehlikelerin denetim mekanizmaları dışında olan yapılarda olduğunu düşünüyorum’ dedi.
Durmuş, bakanlığın denetim yaptığı işletmelerin denetime tabi firmalarda yapıldığını da kaydederek, şöyle devam etti:
‘Peki denetime tabi olmayan işletmelerde üzerinde etiket bilgisi olmayan bizim de geleneksel ve organik üretim diye aldığımız, ancak geçmişini bilmediğimiz ürünlerdeki risk daha büyük.
Tüketicilerin endişe nedeniyle biz bunları evde mi üretsek ya da evde üreten birilerinden mi alsan diye düşünüyor. Ben de şunu söylüyorum teknoloji, gıda güvenliği sağlama noktasında birçok alt yapı ve teknik eleman içeriyor. Bugün kendimize taktığımız adlar olan butik üretim, küçük üretim, bize has üretim dediğimiz birçok üründe gıda güvenliğini sağlayacak unsurlar söz konusu değil. Altyapı ve teknik personel çalıştırılması bulundurmasını hayal dahil edilmiyor çünkü o maliyetleri karşılamaları imkansız. Bildiğimiz, inandığımız kurumlara olan inancımızı yitirmeyelim. Hatalar eksikler olabilir. Devletin temel fonksiyonu da bunları ortaya çıkarmak. Yapanların üretim içinde yer almaları engellemek. Ancak Türkiye’deki cezalar caydırıcı değil. Avrupa’da bu hataları yapan kişi ve şirketler bir daha gıdanın yanına yaklaşamazlar’
TÜRKİYE OBEZ OLMA YOLUNDA İLERLİYOR
Gıda Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Serkan Durmuş, gıda güvenliğinin yanı sıra israf konusuna da dikkat çekti.
Dünyada bir milyar insan gıdaya ulaşma endişesi taşırken, öte yandan gıda israfı büyük boyutlara ulaşıyor. 2050 yılında dünya nüfusunun 9,6 milyar, Türkiye’nin ise 95 milyona ulaşması öngörülüyor.
Dünyada üretilen gıdaların çeşitli nedenlerle yaklaşık üçte biri israf ediliyor. Bu kaybın yüzde 40’ı ise gelişmekte olan ülkelerden tarladan sofraya giderken gerçekleşiyor. Gelişmiş ülkelerde ise doğru tüketim olmadığı için israf ediliyor. Türkiye’de bir kişi ayda 93 kilogram gıdayı israf ediyor. Birleşmiş Milletler verilerine göre, 113 ülke arasında Türkiye gıda israfında 48’inci sırada.
Durmuş, Türkiye’de her yıl 7,7 milyon ton gıdanın çöpe atıldığını da ifade ederek şöyle devam etti:
‘Ülkemizde her gün 4,9 adet ekmek, soframıza gelen gıdanın da yüzde 17’sini çöpe atıyoruz. Türkiye’de üretilen meyve ve sebzenin yüzde 25’i sofraya gelmeden fire ve çöp olarak kaybediliyor. Sofraya gelen gıdanın da yüzde 25’i de burada israf ediliyor. Birey, sanayi ve bakanlığın bu konuda kör noktaları tespit etmesi gerekiyor’
Türkiye’nin geçmiş kodları nedeniyle israfa karşı bir toplum olmasına rağmen son yıllarda her alanda görülen hızlı tüketimin gıdaya da yansıdığına dikkati çeken Durmuş, ABD’de iki kişiden biri, Türkiye’de ise üç kişiden biri obezite sınırında. Tehlikeli bir yolda ilerliyoruz. Türkiye’nin fabrika ayarlarına dönmesi gerekiyor’ dedi.
MUDANYA’NIN BARIŞ ÇAĞRISINI BRÜKSEL’DE YAPTI
Genç Seçilmiş Politikacılar programı kapsamında Brüksel'de düzenlenen Avrupa Bölgeler Haftası'nda Türkiye’yi temsil eden Mudanya Belediye Başkan Yardımcısı Baran Güneş, Filistin için “derhal barış” çağrısı yaptı.
Güneş, Avrupa Birliği'nin Genç Seçilmiş Politikacılar (YEP) programı kapsamında, Brüksel'de düzenlenen Avrupa Bölgeler Haftası etkinliklerinde Türkiye’yi temsil etti. Konuşmasını Filistinlilerin milli kıyafeti boynundaki kefiye ile yapan Güneş, Filistin için barış çağrısında bulundu.
7-11 Ekim 2024 tarihleri arasında gerçekleştirilen etkinliğe katılan Baran Güneş, Avrupa’nın dört bir yanından belediye başkanları ve yerel yöneticilerin bulunduğu gruba Filistin’de yaşanan zulme karşı daha yüksek sesle itiraz edilmesi gerektiğini hatırlattı ve “Derhal Barış” çağrısı yaptı. Güneş, Nablus’ta öldürülen aktivist Ayşegül Ezgi Eygi’yi de, Aliya İzzetbegoviç’in “Ve her şey sona erdiğinde hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır” sözleriyle andı.
Avrupa Bölgeler Haftası’nın her yıl Avrupa genelindeki bölgesel liderlerin ve genç politikacıların bir araya gelerek, Avrupa'daki politikalar ve sürdürülebilir kalkınma üzerine görüş alışverişinde bulunduğu önemli bir platform olduğunu söyleyen Güneş, “Bu etkinliklere katılımımız, Mudanya Belediyesi'nin uluslararası düzeydeki iş birliklerine verdiği önemin de bir göstergesidir” dedi.