Osmangazi Belediyesi, önceki gün Uludağ’ın eteklerinde kaçak olduğu belirlenen 2 çevre duvarı ve bir evi yıktı.
Yıkılan ev doğayla iç içe yeşillikler arasında, birçok insanın hayallerini süsleyecek derecede güzeldi. Kepçe darbelerinin yarattığı sonucu görünce içim acımadı desem yalan olur.
Gazetecilik yaşamım boyunca bu tür kaçak yapı yıkımlarına çok gittim. Ultra lüks olanından gecekondu bölgesindekilere kadar.
Her yıkımda aynı itiraz vardı: yazık değil mi?
Evet, yazık ama kanuna aykırı…
Üstelik Bursa’nın en önemli iki değeri olan verimli ova toprakları ile hazine kadar kıymetli Uludağ, betona esir ediliyor. Binayı her yere yapabilirsiniz ama Uludağ elden giderse bir daha geri gelmez.
Yıllardan beri belediyeler yıktı, sevdasından vazgeçmeyen vatandaş yapmaya devam etti. Sadece ev de değil, koca koca fabrikalar kaçak olarak Bursa ovasında boy gösterdi.
Aslında buna karar alıcıların tutumu da neden oldu. Çünkü son 50 yılda neredeyse 5 yılda bir çeşitli adlar altında çıkarılan imar afları, bir nevi teşvik işlevi gördü.
Hapis cezası gibi yaptırımlar bile kaçak yapılaşmanın önüne geçemedi. Pandemi sonrası doğaya istediğiyle birlikte sevda daha da alevlendi.
Bir kez daha son durumu merak edip hem belediyeden hem de işin uzmanlarından kaçak yapı sevdasının nedenini sordum.
İşin uzmanına göre, konunun iki yönü var. Birincisi vatandaş artık kaçak yapı sevdasından vazgeçmeli. İkincisi de belediyeler artık çok ileri teknoloji kullanıyor. Daha hep inşaat başlarken drone ile tespitler yapılıyor. İnşaatın bitimine kadar bekleyip yıkmak sosyal yaralara da neden oluyor. Ayrıca yasal mevzuat nedeniyle yıkım sürecine giden yol yavaş ilerliyor. İmar affı beklentileri ise kaçak yapıyı tetikliyor.
Belediye yetkilisine göre ise işin ekonomik, sosyal ve siyasal yönü var. En masum pozisyonda olanlar ise belediyeler.
Kaçak inşaatla ilgili süreç ise şöyle işliyor; önce tespit edilip zabıt tutularak bir aylık süre veriliyor. Bir ayın sonunda encümenden çıkacak kararla birlikte yıkım süreci başlıyor. Bir kez daha kaçak yapıya gidilip tebligat yapılıyor. Ya sen yık ya da biz gelip yıkarız deniliyor. Ancak her türlü uyarıya rağmen inşaat da bir yandan devam ediyor. Yıkım sürecine kadar 5-7 kez uyarı yapılıyor.
İMAR AFFI SÖYLENTİSİ BİLE YETİYOR
Asıl çelişkili bir durumda bu süreçte başlıyor. Belediye İmar Yasası’nın 32 ve 42’nci maddelerine göre, zabıt tutuyor ve encümen ceza veriyor. Bir zabıt da çevre kirliliği dolayısıyla tutularak mahkemeye gönderiliyor. Mahkemeye giden dosya genelde erteleniyor veya para cezasına çevriliyor. Tam bu noktada, aynı suça iki ceza olmayacağı hükmü gereği belediyenin kestiği ceza iptal ediliyor.
Belediyelerin imar yasasına göre verdiği ceza zabıtlarının yüzde 95’i bu uygulama nedeniyle işlem dışı kalıyor.
Yetkiliye göre, kaçağa karşı önlem alınmak isteniyorsa bu çelişkili durumu ortadan kaldıracak yasal düzenleme ihtiyacı var. Devlet aldığı karardan geri adım atmamalı. Ancak eylül ayında yeni bir imar affı çıkacağı söylentisi bile kaçak inşaatı yapmak isteyenleri cesaretlendiriyor.
Sözün özü; Kaçak yapılaşma sadece kırsaldan kente göçün bir sonucu olduğu şeklindeki kolaycı bir yaklaşım da yanlış. Bursa gibi bir kentte kaçak veya imara aykırı yapı sayısının yüzde 60 düzeyinde olmasında hepimizin suçu var.
Kentlerde imarlı arsa üretip, planlı yapıyı özendirmemiş, her şeyin kanun koyarak çözüleceği yanılgısına düşerek yeni inşaatı bürokratik işleme boğarak, kaçak yapıyı adeta teşvik etmişiz. Ardından kaçak yapıya af çıkarıp elektrik, su doğalgaz bağlamışız. Kısır döngü devam edip durmuş. Böyle devam ederse ki devam edeceği görünüyor; daha yıllarca bu sorunla boğuşmaya ve kentleri içinden çıkılmaz karmaşaya mahkum edeceğiz.
BARIŞ İÇİN KULAÇ ATTI, YUNANLILAR TEPKİ GÖSTERDİ
Son yıllarda yüzme sporuna merak salan Osmangazi Belediye Başkan Yardımcısı Cem Kürşat Hasanoğlu, hayallerini bir biri ardına gerçekleştirmeye devam ediyor.
Geçen yıl 22 Ağustos’ta bir buçuk yıldan beri hazırlandığı Milli Olimpiyat Komitesi’nce düzenlenen Boğaziçi Kıtalararası yüzme yarışmasına katılarak, İstanbul Boğazı’nı geçmişti. 6,5 kilometrelik mesafeyi 53 dakika 18 saniyede tamamlayan Hasanoğlu, yeni hedef olarak Çanakkale Boğazı yarışını koymuş, 30 Ağustos’ta da bunu başararak, ‘‘Çanakkale savaşla değil, ancak barışla dostlukla ve sporla geçilir’ mesajını vererek bayram kutlaması yapmıştı.
Hasanoğlu’nun yeni hedefinde Yunanistan’ın Meis Adası’ndan Kaş’a yüzmek vardı. Bu açık deniz bölümü olduğu için daha zorlu bir yarıştı. Uzun süre hazırlanan Hasanoğlu, geçtiğimiz hafta Uluslararası Likya Kaş Kültür Sanat Festivalinde düzenlenen 16’ncı Meis - Kaş Yüzme yarışına katılarak 7,1 kilometrelik mesafeyi 2 saat 41 dakikada yüzdü.
Hasanoğlu’nun yarış sonundaki Batı Trakya Türk Birliği Spor kulübünün bayrağıyla çektirdiği fotoğrafla birlikte verdiği mesajı da tıpkı Çanakkale’de olduğu gibi anlamlıydı:
‘Mavi vatanda kulaçları Ege'de barış için attık. Bu yüzmemi Gümülcine Türk Gençler Birliği ve Batı Trakya Türk azınlığın gençlerine armağan ediyorum’
Hasanoğlu’nun spor kulübü bayrağı ve mesajına Yunanistan’dan tepkiler geldi. Ülkenin en büyük gazetelerinin internet sayfalarında Hasanoğlu’nun fotoğrafı konularak, meydan okuma ve tehdit eleştirilerine yer verildi.
Batı Trakya’daki tabelalarda yer alan Türk kelimesini kaldırtan ve bununla ilgili AİHM kararlarını yerine getirmeyen Yunanistan’dan bu tepkinin gelmesi, aynı anlayışın bir sonucu. Oysa Hasanoğlu’nun mesajı apaçık barış yüklü… Tabii anlamak isteyene…