Türkiye’de taşınmazlar artık eskisi gibi sağlam bir yatırım aracı mı? Yoksa gözler giderek yurtdışına mı çevriliyor? BTSO Akademi’de düzenlenen “Gayrimenkul Sektörünün Dünü, Bugünü” seminerinde ortaya çıkan veriler, düşündürücü.
Seminerde, gayrimenkul piyasasındaki mevcut durum, sektörü bekleyen riskler ve fırsatlara ilişkin değerlendirmelerde bulunan Gayrimenkul Değerleme Uzmanı Dr. Ahmet Büyükduman’ın verdiği rakamlar çok net:
Türk yatırımcıların yurtdışına yaptığı gayrimenkul yatırımları, sadece üç yılda 600 milyon dolardan 2 milyar dolara çıkmış. Dile kolay, üç kat artış! Demek ki artık yerli yatırımcı, kazancını Türkiye’de değerlendirmek yerine başka ülkelere yöneliyor.
Peki neden?
Gayrimenkul sektörüne güven mi sarsıldı? Konut fiyatları, faiz oranları, mevzuattaki belirsizlikler mi bu eğilimi besliyor? Belki de sorun sadece ekonomide değil, sosyolojik bir dönüşümde gizli. Getirilen yeni vergi düzenlemeleri mi etkili?
Bir hatırlatma yapmak da gerekirse İMSİAD Başkanı Şeref Demir, geçtiğimiz aylarda bu konuya dikkat çekmişti.
Hükümetin enflasyonla mücadele kapsamında kira artışlarını dizginlemek amacıyla devreye koyduğu ikinci veya daha fazla konut alımıyla ilgili getirilen zorluklar konusunda Demir farklı düşünenler biriydi.
Demir’e göre, Türkiye’deki zorluklar nedeniyle yatırım amacıyla emlak alımı konusunda yurt dışına yönelme var. Bu da döviz kaybına neden oluyor. İkinci evi olanların sanki çok zengin ve varlıklı gibi değerlendirilmesinin yanlış olduğunu vurgulayan Demir, ‘Zengin olan kimse daire alıp kiraya vermez daire sahiplerinin hiçbiri zengin değil. Aslında daire satın alıp kiraya verenlere madalya vermek lazım’
Türkiye’de halen konut sahipliliği oranının yüzde 53 civarında, geri kalan bölümü ise reel gelirin düşmesi ve inşaat maliyetlerindeki artış nedeniyle konut alamayacak gelire sahip olmadığı hatırlatması yapan Demir, ‘kira geliri hedefleyen yatırımcının aslında ülke ekonomisine katkı sağladığını’ söylemişti.
Küçük bir notu da ben ekleyeyim; Üniversite arkadaşlarımdan birinin Miami’de emlak şirketi var. Bir zamanlar Miami’de emlak edinmek modaydı. Bir ara bu heves küllenmişti. Ancak son yıllarda yeniden canlandığını ve arkadaşımın aralarında ünlü sanatçıların da bulunduğu Türk müşterilerinin oldukça arttığını görüyorum.
Büyükduman’ın bir diğer tespiti ise “konutların küçülmesi” meselesi. 2010’da 121 metrekare olan apartman daireleri, 2024’te 96 metrekareye düşmüş. Yani daireler giderek daralıyor. Öte yandan, müstakil evlerin büyüklüğü 165 metrekareden 212 metrekareye çıkmış.
Ne anlama geliyor bu?
Türkiye’de aile yapısı değişiyor. Küçülen aileler, küçük dairelere yönelirken, imkan bulanlar şehrin dışında daha geniş alanlara kaçıyor. Bir yanda apartman dairelerinde metrekare başına daha yüksek bedeller ödeyenler, diğer yanda büyük müstakil evlere kaçanlar…
BTSO’nun seminerinde konuşan sektör temsilcileri, bu değişimin bir sonucu olarak yatırımcıların güven arayışına girdiğini ifade ediyor. Yabancılara konut satışlarının son dönemde sert şekilde düşmesi de bunun bir başka göstergesi.
Bütün bunlar bize ne anlatıyor?
Gayrimenkul sektörü, sadece bina dikmekten ibaret değil. Ekonomik belirsizlikler, yatırımcı eğilimleri ve toplumsal dönüşüm bir araya geldiğinde yeni bir hikâye yazılıyor. Ve bu hikâyenin başrollerinde artık sadece yerli yatırımcılar değil, yurtdışındaki fırsatları değerlendirmek isteyen Türkler de var.
BURSA GEÇ KALMASIN; YAPAY ZEKA ENSTİTÜSÜ ÖNERİSİ
Yapay zekanın yol açtığı paradigma değişikliğini hayatımızın her alanında görmeye başladık. Yazılarımda da bu konulara yer vermeye çalışırken, geçmişte sanayiye öncülük eden Bursa’nın alanda geç kalmaması gerektiğine dikkat çekiyorum.
Bursa’nın bu treni yakalaması için bir öneri de Bursa Felsefe Kulübü Başkanı Dr. Gürkan Kaya’dan geldi. Kaya, kentin dinamiklerine seslendi:
"Yapay zekayı kurumsallaştıramazsak değil 300 yıl, 300 bin yıl geri kalacağız!"
Abartılı mı? Belki ilk bakışta. Ama durun bir düşünelim…
Matbaanın Osmanlı’ya geç gelişiyle yıllarımız heba oldu. Sanayi devrimini ıskaladık, bedelini ağır ödedik. Şimdi ise karşımızda kaçırılmaması gereken yeni bir fırsat var: Yapay zeka devrimi!
Dr. Kaya’nın önerisi net: Bursa Yapay Zeka Enstitüsü Vakfı (BAIIF) kurulmalı.
Bursa’nın sanayi üssü olduğu doğru. Oyak Renault, TOFAŞ, Bosch, Valeo gibi devler burada. OSB’ler, üniversiteler, ticaret odaları, sağlık sektörü ve medya… Hepsi bu dönüşümün bir parçası olabilir.
Ama yetmez! Şirketlerin yapay zekaya entegrasyonu sağlanmalı, eğitimler düzenlenmeli, uluslararası rekabet gücümüz artırılmalı. Öyle ya, dünya bu hızla giderken biz sadece seyirci mi kalacağız?
Kaya’nın dediği gibi:
"Gelecekte yapay zeka devletleri kurulabilir. Biz de bu sürecin neresinde olacağız?"
Bursa, organize ve güçlü yapısıyla bu adımı atacak potansiyele sahip. BTSO, üniversiteler, sanayi temsilcileri, hatta medya… Herkes bu çatı kuruluşun içinde yer almalı.
Son söz yine Dr. Gürkan Kaya’dan gelsin:
"Yapay zeka geliyor… Ama biz yakalamazsak, o bizi geçecek!"