Tıpkı kelebek etkisi gibi Beyaz Saray’dan başlayan rüzgar, dünyanın dört bir yanında fırtınalar estiriyor.
Hele söz konusu Beyaz Saray’daki koltukta oturan “iş adamı” Donald Trump olunca, dünya ticaret düzeni bir sabah kalkıp başka bir şekle bürünebiliyor.

Bursa Sanayicileri ve İşinsanları Derneği (BUSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Buğra Küçükkayalar, işte tam da bu fırtınanın ortasında net ve sade bir değerlendirme yapıyor:
“Trump bildiğimiz ticaret düzenini değiştirmek istiyor.”
Doğru. Çünkü artık masada sadece ekonomi yok. Strateji var, güç var, bazen de sadece şov.
Trump'ın yeni tarifeleriyle birlikte, biz aslında bazı ürünlerde zaten vergilendirilmiştik. Ama diğer ülkeler de bu kulvara girdi. Bu da Küçükkayalar’a göre Türkiye için kısmi bir avantaj. Özellikle çelik ve alüminyumda...
Ancak otomotiv ve yan sanayi için çanlar çalıyor. Özellikle 3 Mayıs’tan sonra yan sanayinin de bu çemberin içine alınması, Bursa gibi üretim merkezleri için kritik.
Bir de gözden kaçan detay: Tekstil ve hazır giyim.
Vietnam, Bangladeş gibi ülkeler bu yeni vergilerle biraz geride kalacak gibi. Bu da Türkiye’ye az da olsa nefes aldırabilir. Ancak gelin görün ki…
“Hazır giyim üretimi çoktan Mısır’a kaymış durumda.”
Bu da neyi gösteriyor?
Fırsat sadece doğmakla kalmaz, hazırlanmayı da gerektirir.
Yani yatırım ortamı, teşvik mekanizması, üretim altyapısı, her şey bir bütün.
Küçükkayalar’ın altını çizdiği gibi, bugün artık üretici de ihracatçı da çok yönlü olmak zorunda.
Trump’ın vergi hamlesinin AB ekonomilerine darbe vuracağı ortada.
Peki, bu bizi nasıl etkiler?
Almanya küçülürse, Bursa’daki tedarikçiler de daralır.
Ancak Küçükkayalar umutsuz değil. AB tarafında hâlâ akılcılık kazanabilir.
Evet, ABD ile ilişkiler gelişiyor. Ama bu yeter mi? Küçükkayalar’a göre:
“Asya ve Arap coğrafyası güçlü pazarlar. Hacimli ve genç nüfuslu…”
Ve her krizde olduğu gibi bu dönemde de anahtar:
Pazar ve tedarik çeşitliliği.
Bu tablo bize bir şey söylüyor:
Artık dünyada ticaret sadece üretim değil, aynı zamanda stratejik pozisyon alma meselesi haline geldi.
Trump vergi koyduysa, oturup dertlenmeyeceğiz.
Tam tersine…Bu dalgadan sörf tahtası yapabilirsek, belki de kazançlı çıkan biz oluruz.
Ama bu da sadece hükümetin değil, iş dünyasının da hazırlıklı olmasını gerektiriyor.
Tıpkı Küçükkayalar’ın dediği gibi:
“Yeni bir döneme giriyoruz. Kuralları hızlı kavrayan, kazanır.”
BURSA NEFES ALAMIYOR!"
Her sabah güne biraz daha gri başlıyoruz Bursa’da. Bir zamanlar “Yeşil Bursa” diye anılırdık, şimdi “Beton Bursa”ya doğru ilerliyoruz ve kimse de frene basmıyor.
Geçtiğimiz mart ayında Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, basının karşısına çıktı. Çevre daha doğrusu Nilüfer çayı ve hava kirliliğiydi. Nilüfer Çayı ile ilgili denetimlerle ilk adımlar atıldı.

Hava kirliliğiyle ilgili de hazırlıklar yapıldığı mesajını verdi:
“Denetim sistemi kurulacak hava ölçüm cihazları kırmızı yandığında ekipler gidecek” dedi…
“Ya gereğini yaparsın ya kapatırsın, başka yolu yok” diye de ekledi. Önceki akşam Büyükşehir meclisinde de benzer bir açıklama yaptı.

Bozbey’in bu net çıkışı, yıllardır hasret kaldığımız o “yetki ve sorumluluk çatışmasından uzak” bir duruştu.
Ama mesele sadece Bozbey’in niyetiyle çözülmüyor.
Şehir, yılların yükünü taşıyor.
Sanayi, plansızlık, kontrolsüz büyüme ve trafik… Her biri Bursa’nın ciğerine çöküyor.

Çevre kirliliğiyle ilgili yazılarım üzerine Bursa’dan 1300 kilometre uzaklıktaki Erzurum’dan değerlendirme geldi. İnşaat Yüksek Mühendisi ve ulaşım doktorası yapan Ahmet Ünal Bursa’nın ulaşım, çevre ve deprem riski konularında raporlar hazırlıyor.
Bursa’daki hava kirliliği sonuçlarını gösteren ve insan sağlığı açısından tehlike sınırını geçen değerlerin olduğu ölçüm sonuçlarını da gönderen Ünal, “Yeşil Bursa’mızı elbirliğiyle beton Bursa’ya dönüştürdük” diyerek, başladığı değerlendirmesinde bakın ne diyor?
“2017’de 797 bin olan araç sayısı, bugün 1 milyon 254 bini geçti. Yüzde 57’lik artış var.
Peki yeşil alanlarda da yüzde 57’lik bir artış oldu mu?”
Haklı mı? Fazlasıyla! Trafik, kirlilik, fabrika emisyonları… Hepsi iç içe geçmiş durumda.
Ünal, bir başka kritik noktaya daha parmak basıyor:
“Bursa’nın trafik sorununa günü kurtaran çözümler değil, kalıcı adımlar atılmalı.”
Elektrikli otobüsler mesela…
Yıllar önce planlanan projeler vardı, birkaç deneme yapıldı. Ama bugün hala Bursa sokaklarında egzoz kokusuna karışan sabah trafiği yaşıyoruz.
İstanbul’un bazı ilçe belediyeleri bu dönüşümü yaparken, Bursa neden geride kalsın?
Peki şimdi ne yapacağız? Öncelikle şu gerçeği kabul edelim:
Bu şehir sadece sanayiye, sadece betona, sadece yola teslim edilmemeli.
Doğa ile barışık bir planlama yapılmalı. Denetim arttırılmalı, caydırıcılık sağlanmalı.
İkinci olarak, yerel yönetim ve merkezi idare birlikte çalışmalı.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü” ciddi yaptırımlar uygulamalı.
Sadece 3 bin TL ceza kesmekle hava temizlenmiyor!
Ve son olarak, “yeşil” kelimesini tabelalarda değil, şehrin sokaklarında, ciğerimizde hissedebileceğimiz hale getirmeliyiz.
Unutmayalım…
Bir şehir sadece binalardan değil, nefes alınan hava, yürünebilir yollar ve yaşanabilir bir çevreden ibarettir.
Bursa'nın geleceği, bugün atılacak adımlara bağlı.
Ve bu defa geç kalmamalıyız.
LEYLEKLERİN BABASI PROF. DR. İSMET ARICI’YI KAYBETTİK
Acı haberi Yaren Leylek ve Adem Amca hikayesini dünyaya duyuran doğa fotoğrafçısı Alper Tüydeş verdi; Leylek Köyü unvanını ülkemize kazandıran gerçek bir doğa mücadelecisi, fikir babası Prof. Dr. İsmet Arıcı’yı kaybettik.

Tüydeş’in de vurguladığı gibi Prof. Dr. Arıcı ve eşi Franziska Arıcı, Türkiye’yi Avrupa Leylek Köyleri Birliğine üye olmasını sağlayan iki isim. Leylekleri koruma projesini Uluabat Gölü’nde başlatan, birlikteki üye ülkelerle harika bağlar kuran, yıllarca Uluabat Gölü ve çevresindeki mücadeleyi sürdüren Arıcı çifti, Uluabat gölü çevresindeki bütün köyleri gezerek hem köylülerle leylekleri barıştırmaya da çalıştılar hem de yuvaları tek tek kontrol edip her sene hangi yuvadan kaç yavru çıktığına kadar kayıt altına aldılar.

Türkiye’de ilk kez göçmen kuşların kalkış anında elektrik akımına kapılmaması için elektrik kesintisini yapmayı bile başardılar.
Böylesine önemli çalışmaları olan Prof. Dr. Arıcı’nın vefatı sevenlerini yasa boğdu. Arıcı’nın cenazesi, Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde dün düzenlenen törenin ardından toprağa verilmek üzere memleketi olan Mersin’in Gülnar ilçesine gönderildi.
Bursa’ya göçle gelen her leylek gördüğümde Prof. Dr. Arıcı’yı hatırlayacağım…