Öyleydi, böyleydi derken sonunda Serdar Aziz Galatasaraylı oldu.
Önce, “Hayırlısı olsun” demek zorundayız. İyi kötü Bursaspor'a hizmeti geçmiştir, bundan sonra da Türk futboluna hizmeti geçmeye devam edecektir. Başarılarının devamını dilemek gerek.
Ancak, gelişmeleri tartışmak da gayet doğal.
“Bulunduğu ortama göre konuşmak, nabza göre şerbet vermek, araziye uymak” gibi özellikleri bir araya getirmek bazı futbolcularda yıllardır değişmeyen bir moda haline geldi.
Her gittiği kulübün formasını öpmek de buna dahil.
Şimdi bizim Serdar Aziz'in seyir defterine sırasıyla bir bakalım:
Serdar Aziz: “Bursa'da mutluyum. Ben sonuna kadar Bursa'da oynamak istiyorum”
Metin Albayrak: “Beşiktaş değil, Serdar Aziz bizi istiyor”
Serdar Aziz: ”Herkes benim Galatasaray'ı tuttuğumu düşünüyordu. Şimdi Galatasaray'dayım. Benim için harika bir gün”
Fenerbahçe: “Menajeri bize geldi, almadık”
Bir de Galatasaray ile oynanan Kupa Finali öncesi var.
Herkes, duvardan atlayıp okuldan kaçan Hababam Sınıfını konuşuyordu o günlerde.
Gayet tabii insanlar doğduğu yerde ölecek diye bir kanun yok. İsteyen istediği yere gider.
Ancak ana yolu izlemek varken, ne gerek var yan yollara sapmaya.
MUCİZELERLE NEREYE KADAR?
Oynanan futbolun, oturmuş bir sistemin, kaçan gollerin konuşulmadığı, devamlı olarak kavga gürültünün, o onu yener, bu buna takılırsalı ihtimallerin tartışıldığı bir turnuva daha geride kaldı.
Çek galibiyeti ile ağızlara sadece bir parmak bal çalındı.
Sanki bir galibiyetle Türk futbolu kurtulacak.
Kimse demedi ki, “Sivok ve Necid'li Bursaspor'un Süper Lig'deki hali ortada. Biri savunmayı yol geçen hanı yapan, diğeri forvette saç baş yolduran. Bursa'ya yar olmayanlar, Çekler'e mi yar olacak?”
Onun için Çekleri yenmek zor değil ki.
Sen ilk maçları para kavgası, kadro hatası, onun bunun tafrası ile geçir ondan sonra elalemden medet bekle.
Geç bunları Fatih hoca, geç.
Gayet tabii, insanlar doğduğu yerde ölecek diye kanun yok. İsteyen, istediği yere gider.