Alın size, dokuz doğurtan dokuz günlük kulis!

Yazının Giriş Tarihi: 28.03.2025 08:04
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.03.2025 08:04

Bugün, içine bayramı da sığdıracağımız tam dokuz günlük bir tatile çıkıyoruz ülkece. Umarım güzel geçer ve umarım son günlerde artan tansiyon ve tansiyonla birlikte kalp krizi geçiren ekonomi normale döner.

Buna çok ihtiyacımız var.

Zira maddiyatımız krizlere karşı bağışıklığını o kadar kaybetti ki; ekonominin burnu aksa vatandaşın akciğerleri iltihaplanıyor, hava kesecikleri tıkanıyor.

***

Bakın, bu ölümcül tıkanmaya Bursa'dan somut bir örnek vereyim.

Dün, güne, Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey'in Mart ayı değerlendirme toplantısıyla başladık. Uludağ'da ucuz atlattığımız otel yangınına dair son durumu paylaşarak söze giren Bozbey, Büyükşehir ve iştiraklerince yapılan hizmet ve faaliyetlere değindi.

Otelin, zamanında denetlenip, eksiklerinden dolayı kapatılmasına ve göreve gelişiyle birlikte bölgedeki itfaiye gücünü tek araç altı personelden üç araç on sekiz personele çıkartmasına ve Bolu'daki gibi olası bir facianın önlenmiş olmasına rağmen, yine de hayatını kaybeden iki kişinin hüznüyle konuştu Başkan Bozbey.

Salondaki sükut, Bozbey'in, BUSKİ'nin borçlarını açıklamaya başlayınca bozuldu. Bozulmayacak gibi değildi, çünkü Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasıyla biten iki günlük süreçte iki lira artan dövizin BUSKİ'ye maliyeti 700 milyon lira olmuş. Bu ağır yükün Bursalılara fatura edileceğini söylememe gerek yok sanırım.

Ocak ayının son gününde kaleme aldığım, "BUSKİ'nin durumu vahim!" başlıklı yazımda da değindiğim üzere önceki yönetim tarafından dövizle borçlandırılan BUSKİ'nin borcu, nisan - şubat arasında yüzde 42 oranında artmış.

Bu, kısaca şu demek oluyor: "Velhasıl sudan ibaret" diye tarihe not düşülen Bursa'da bugün, iklim değişikliğinden mütevellit gelecekte karşılaşacağımız olası su krizini, geçmiş yönetimin BUSKİ'yi dövizle gırtlağına kadar borçlandırmasından ötürü katlanacak nur topu gibi fatura kriziyle erkenden yaşamaya başladık.

Tamam, Başkan Bozbey'in hasarı en hafif şekilde atlatmamız için özde canla başla çalıştığını görüp içimize su serpilse bile, biz, önceki yönetimin bıraktığı kazığı hazmetmeye başlasak iyi olacak.

***

Neyse, yazıya kulis diye başlık atmış olmamıza karşın buraya kadar anlattığımız fena halde moral bozan acı gerçeklere bir virgül koyup, başa/başlığa dönerek fıstıklı baklava tadındaki bayramlık kulisin şerbetini kaynatalım artık.

Efendim, Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasıyla neticelenen sürece dair ne diyeceği merakla beklenen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sessizliğini bozdu. Öyle bir cümle kurdu ki; kafatasının içinde iki yarım yuvar biçiminde sinir kütlesi bulunan hemen herkese, "Ne demek istedi?" sorusunu sordurttu.

Aynen şöyle dedi Erdoğan:

"Kardeşim, bu diploma alın teriyle, usulüne uygun şekilde alınmış bir belgedir, bunu ilgili arkadaşlarımız vasıtasıyla ve hukuki argümanlarla konuşup tartışmak mümkündü. Aynı şekilde deseler ki; belediyede hiçbir şekilde hırsızlık, yolsuzluk, usulsüzlük, haksızlık, karanlık ve karmaşık ilişki yok; bunu da yine işin erbabı vasıtasıyla ve hukuki deliler ışığında konuşup tartışmak mümkündü. Ama bunları yapmıyorlar, yapamıyorlar..."

Bu cümleyi okuyan, dinleyen hemen herkes, "Bu ne demek şimdi?" diye yanındakine, kimse yoksa bile kendisine soruyor. Soran herkesin yine, kendince bir cevabı da yok değil.

Erdoğan'ın sarsıcı cümlesiyle oluşan tabloyu; CHP içinde, İmamoğlu'na alerjisi olanlar, "Kurtulduk" diye içten içe sevinse dahi İmamoğlu'nun özgürlüğüne karşılık, CHP ve Ak Parti'nin kurulacak Anayasa masasında birlikte oturma hamlesi olarak okuyanlar var.

Burada "ikili" oynayan bir CHP yönetimine dikkat çekiliyor, fakat bana sorarsanız, "ikili" oynayan yönetimden çok, ikili, üçlü, dörtlü bir yönetim söz konusu CHP'de. Yani, CHP içinde birçok CHP var ve en azından birkaçına bir Anayasa değişikliği olumsuz gelmez diye düşünüyorum.

SON SÖZ:

Erdoğan'ın beyin tokatlayan cümlesinden benim ne anladığıma gelecek olursak; "İlgili arkadaşlarımız vasıtasıyla ve hukuki argümanlarla konuşup tartışmak mümkündü..." derken, Erdoğan, "Kendi iç çatışmanızdan sökün eden ve tutuklamayla sonuçlanan olaylar için bizi suçlayıp, kavga etmeyi seçmek yerine, sakin olup bizimle konuşmayı denseydiniz daha iyi olurdu" diyor. İlaveten, "Böyle yapsaydınız, işin erbabı (insanlar) vasıtasıyla ve hukuki deliler ışığında konuşup tartışır, hem sizin, hem bizim hem de ortak paydamız olan ülkemizin menfaatine olacak bir çözüm mutlaka bulunurdu" diyor. Bana göre, bu kapı hala kapanmış sayılmaz. Erdoğan'ın, "Kazan kazan" ilkesine de uyan bu cümlesini açık bir çağrı kabul edip, el uzatılırsa, Anayasa değişikliğinden, sistemin güncellenmesine, ekonominin ateşinin düşmesinden, PKK'nın silah bırakma sürecine ve bölgesel gelişmelere, ABD'nin Avrupa'ya sırt çevirmesiyle başlayan güvenlik açığı üzerinden Türkiye'nin AB sürecine kadar ülkeyi alakadar eden can alıcı konularda birlikte hareket edip, "İç cepheyi" daha da güçlendirecek adımları, Ak Parti ve CHP'nin birlikte atması pekala mümkün olabilir...

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
Bursa Hakimiyet En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.