Son yıllarda alışık olmadığımız bir biçimde, son dönemde bir muhalif hareket büyüyor. Neler olup bittiğini insanlar iktidar yanlısı ve muhalefet yanlısı medyadan bir biçimde izliyor.
Ve sonuçta, bu olup bitenleri bir biçimde yorumlayıp kendilerine göre bir fikre sahip oluyorlar.
Özellikle 1990’ların sonu ve 2010’ların başı arası doğmuş olan ve bugüne kadar genelde apolitik tavır sergileyen Z kuşağı diye adlandırdığımız kuşak yavaş yavaş politize olmaya başladı.
Bu kuşağa göz attığımızda şunları görürüz:
“Dijital cihazlarla çok fazla vakit harcama eğiliminde olan Z kuşağının ekrana bakma süreleri oldukça fazladır.
Z kuşağı, kendinden önceki nesillere göre daha az genç gebelik oranına sahiptir.
Z kuşağı, akademik hayatları ve iş düzenleri konusunda endişeye girme eğilimindedir.”
SESSİZLİK SARMALI
Alman siyaset bilimci Elizabeth Noelle Neumann (1916-2010) doktorasını kamuoyu araştırmaları üzerine Amerika’da yapar. 1947 yılında, bugün de Almanya’nın en bilinen ve en prestijli kamuoyu araştırma kuruluşunu, Allensbach Institüt für Demoskopie kurar.
1974’de ortaya attığı Sessizlik Sarmalı Teorisi de toplumsal algının yaratılmasında önemli bir yer tutar.
Neumann der ki:
“Bir kişinin/grubun savunduğu fikir, mensubu olduğu toplumun (okulda sınıf, fabrikada soyunma odası, orduda yemekhane, belediye otobüsü, akraba ziyareti, hastane koridoru vs.) ‘genel-geçer’ kabul ettiği görüşlere uygun değilse, bu kişi toplumdan dışlanma korkusu nedeniyle konuşurken kendini kısıtlar veya fikrini söylemekten vazgeçer. Aynı kişi fikrinin (veya kendi fikrine yakın görüşlerin) toplum nezdinde yaygınlaşmaya başladığını sezerse, bu kez fikrini yüksek sesle söylemeye başlar.”
Konuyu örneklemeye çalışırsak, kitle iletişim araçları egemen düşünceyi aktarırken, aykırı düşünceye giderek daha az yer verir. Egemen düşünceyi ifade eden insan sayısında artış olur, aykırı düşünceyi ifade eden insan sayısında azalma olur.
İnsanlar önemli kamusal konularda yalnız kalmamak için çevrelerine bakar ve hangi düşüncenin güçlenip, hangi düşüncenin düşüşe geçtiğiyle ilgili ipuçları arar.
Eğer kendi kişisel düşüncelerinin düşüşte olduğunu düşünürse, bunu daha az ifade eder.
Burada temel eğilim toplumun dışında kalma korkusudur.
‘Sessizlik Sarmalı’ teorisi içinde dört temel faktör vardır:
Kendi görüşlerinin toplum nezdinde, ‘kabul görmeyeceğini’ bilen fakat kaybedecek bir şeyleri olmadığına inanarak veya inanmayarak ‘sarmaldan’ çıkmış, her zaman azınlıkta kalacağının farkında olarak görüşlerinden taviz vermeyen kişi/gruplar,
Kitle iletişim araçlarının yani medya etkisiyle (ve çoğu zaman bizzat medyanın sürekli tekrarlaması ile) yaratılmaya çalışılan ve en sonunda baskın gelen ‘Genelgeçer görüş’ bir diğer adla ‘Toplumsal Algı’,
Fikirleri ‘aykırı’ addedilen sınıf ile ‘genelgeçer’ addedilen sınıfa dahil olmak arasında, dışlanma korkusu nedeniyle fikirlerini açıkça söylemeyen ve kararsız kalan kişilerin toplamı.
Teori sadece ‘iki kutbun (düalizm)’ birbirine olan etkisini incelemek üzerine kurulu değildir. Hangi fikrin, siyasi görüşün, kanının, yaklaşımın, inanışın, geleneğin, tezin, anti-tezin, felsefenin vs. doğru hangisinin yanlış saptamasını yapmaya çalışmaz.
Birden fazla algının bir arada yaşadığı ‘iklim içinde’, ‘Sessizlik Sarmalı’ teorisi eğilimlerin ne yönde olduğunu ve zamanla değişiklik gösterip göstermediğini araştırır.
SON SÖZ
Olup bitenleri bu gözle algılamaya başladığınızda Neumann’ın Sessizlik Sarmalı teorisinin önemi ortaya çıkar.
Burada belirleyici olan o bağırıp, çağıranlar değil, suskunlardır. Suskunların “…miş” gibi yapmalarında bir satüre(doygunluk) noktası vardır. O noktanın doygun hale gelmesi Marksist literatürde, “nicel birikimlerin, nitel patlamaya dönüşmesi” olarak tarif edilir.
Ben olup bitenleri bu gözle görüyorum ve yorumluyorum. Artık fikirler yüksek sesle söylenmeye başladı.
Ünlü bilim kurgu yazarı Philip Kindred Dick (1928-1982) şöyle der:
“Gerçek, siz ona inanmaktan vazgeçtiğiniz zaman kaybolmayan şeydir.”
Aramasanız da, görmek istemeseniz de, yok farzetseniz de gerçek apaçık orada yerinde durmaktadır.