8 Kasım cumartesi günüydü. O gün Özgür Özel’in CHP Genel Başkanı seçildiğinin birinci yılıydı. Daha birinci yılı dolmadan olağanüstü genel kurul söylentileri başladı.
Neydi bu konu?
Kimdi bu Özgür Özel?
Ne yapmıştı bu adam?
Özgür Özel, Üsküp ve Selanikli bir anne ve babanın oğlu olarak Manisa’da doğdu. Bornova Anadolu Lisesi ve son yılında Manisa Lisesi’nden mezun oldu. Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ni bitirip, 1999’dan Milletvekili seçildiği 2011 yılına kadar mesleği olan eczacılığı yaptı.
2007 yılından sonra Türk Eczacılar Birliği’nde (TEB) yönetim kurulu üyeliği, sayman ve iki dönem genel sekreterlik görevlerinde bulundu. Ayrıca eczacılık kariyeri boyunca 163 tane kongre ve konferansta yazılı ve sözlü bildiri sunumu yaptı, panelleri yönetti ve uluslararası platformlarda aktif olarak yer aldı. Uluslararası Eczacılık Federasyonu, Avrupa Birliği Eczacılık Grubu ile Avrupa Eczacılık Forumu'nda üyelikleri bulunuyor.
2011 yılından beri CHP milletvekilliği yapıyor. 5 Kasım 2023’te gerçekleştirilen kongrede rakibi ve mevcut genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu karşısında 2. turda 812 oy ile CHP genel başkanı seçildi.
Onun genel başkanlığında 31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimlerde CHP, %37,77'lik oy oranıyla 1977 yılından itibaren ilk defa rakiplerinden daha yüksek oy sayısına ve oranına ulaşarak birinci parti oldu. 35 belediye kazanan CHP, 61 milyonun yaşadığı, Türkiye nüfusunun % 64'üne ve Türkiye ekonomisinin % 80'ine tekabül eden coğrafi büyüklüğü yöneten parti haline geldi.
2015 ve 2023 yılları arasında Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilliği yaptı.
Özgür Özel, Almanca ve İngilizce biliyor.
Ayrıca 25 Ocak 2024’de Sosyal Enternasyonal Başkan Yardımcısı oldu.
KÖTÜ ADAM ÖZGÜR ÖZEL
Bu kötü adam Özgür Özel, 47 yıldır bir türlü birinci parti olamayan ve hep muhalefette olan CHP’yi birinci parti yaptı. Böyle bir şeyi nasıl yapabilirdi? Ne güzel 47 yıldır muhalefette hiçbir sorumluluk almadan o konforu kullanıp, her gün gazete ve televizyonlarda baş köşelerde yer almak varken; elini taşın altına koyup, halkın umudu olup, birinci parti oluyorsun. O da yetmiyormuş gibi Türkiye nüfusunun %64'üne ve Türkiye ekonomisinin % 80'ine tekabül eden coğrafi büyüklüğü yöneten bir parti yaratıyorsun.
Bu kötülüğü (!) nasıl yapabilirdi? Bu ne cüret ve saygısızlıktı.
Bu yaptıkları yetmezmiş gibi Cumhurbaşkanını ziyaret etmek ne demekti? Hele hele Cumhurbaşkanını tam 18 yıl sonra ilk kez CHP Genel Merkezi’ne getirmek deyim yerindeyse var olmanın dayanılmaz hafifliğinin ötesinde bir şeydi.
Ne gerek vardı kutuplaşma varken, bir biçimde diyalog başlatmak, el uzatmak?
Bu kötülüğü (!) nasıl yapabilirdi? Bu ne cüret ve saygısızlıktı.
Yine bunlar yetmezmiş gibi Cumhurbaşkanı adayı olmayacağını açıklayıp,
"Bizim tüzüğümüz, CHP Cumhurbaşkanı adayını ön seçim, temayülle belirler. Benim gönlümden geçen tüm üyelerin ön seçim sonucunu bildirmektir. Cumhurbaşkanı adayına tek başına karar vermektense bu daha iyi. 'Biz 1,6 milyon üyemize sorduk, sonuç bu' deriz." dedi.
Hedefini şöyle anlatmak da neydi?
"Cumhuriyetin ikinci yüzyılının ilk genel seçimlerinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partisini yeniden iktidar yapmaya ve bunu yapan genel başkan olarak tarihe geçmek istiyorum."
Yerel seçimlerde birinci olarak çıkmak yetmezmiş gibi Cumhuriyetin ikinci yüzyılının ilk genel seçimlerinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partisini yeniden iktidar yapmak istiyor.
Var mıydı böyle bir şey?
Bu kötülüğü (!) nasıl yapabilirdi? Bu ne cüret ve saygısızlıktı.
Gelelim en kötüsüne. Normalleşme de neymiş? Kutuplaştırma, sokak argosuna devam etmek varken(!), ne normalleşecek? O bağırsın, sen daha çok bağır. En çok bağıran haklı değil midir(!)? Bu aşağıdaki sözlere ne gerek var(!)?
“Normalleşme lafına sosyal medyada, orada, burada çeşitli anlamlar yüklüyorlar. Yalan dolan. İstismar ediyorlar. Eksik yaptığım bir tek şey var. Ben Erdoğan’a ya da Sayın Bahçeli’ye hakaret, iftira ya da sokak kavgasında söylenmeyecek sözleri söyleyip; bu milletin siyaset kurumuna güvenini sarsacak, siyasetin itibarını zedeleyecek işler yapmaktan kaçıyorum. Bunu oldum olası doğru bulmam zaten. O yüzden normalleşme bitti mi meselesine bitmedi, devam ediyor diyorum.”
Bu en kötülüğü (!) nasıl yapabilirdi? Bu ne cüret ve saygısızlıktı.
SON SÖZ
Gelelim son söze? Divide et impera veya böl ve yönet. Bu söz İngilizlere atfedilse ve İngilizler’in dış ilişkilerde (veya diğer ülkelerin) kullandığı bir yöntem olsa da geleneksel olarak sloganın kökeni Makedonyalı II. Philip’e atfedilir ve Yunanca diaírei kài basíleue "böl ve yönet" anlamına gelir.
İngiliz siyasetçi ve düşünür Edward Coke (1552-1634) parlamentoda iyi bir başarı elde etmeleri için başlıca nedenin ne olabileceği sorduğunda, uzun yanıtın içinde böl ve yönetin faydaları anlatıldıktan sonra söylenen en çarpıcı söz şuydu:
"Eritis insuperabiles, si fueritis inseparabiles / Ayrılmaz olsaydınız yenilmez olurdunuz.”
Evet, ego nasıl bir duygudur ki; temsil ettiğin ve her ortamda söylemini dile getirdiğin laik, demokratik ve güçler ayrılığı prensiplerine dayalı bir yönetim biçimini devletin yönetim biçimi haline getirmek şansına bu kadar yaklaşmış iken; biz demek yerine ben dersiniz.
"Eritis insuperabiles, si fueritis inseparabiles / Ayrılmaz olsaydınız yenilmez olurdunuz.”
Yenilmeye devam etmek isteyenlerin yolu açık olsun. Kötü adam (!) Özgür Özel, never give up/asla vazgeçme.
Kötü adamlığa devam.