Bugün neredeyse hiç anlamı kalmayan 212 sayılı yasaya tepki amacıyla..
10 Ocak 1961 günü medya patronları ve basın emekçilerinin karşı karşıya geldiği.(9 Patron olayı)
Devamında patronların 3 gün boyunca gazete basmayacağını açıklaması..
Sonrasında çalışanların o tarihte 100 bin satan 'Basın Gazetesi'ni çıkararak gösterdikleri tepkiyle yıllardır 10 Ocak farklı kutlanıyor..
1961'de 212 sayılı Fikir İşçileri Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 10 Ocak günü, 1962-1971 arasında 'Çalışan gazeteciler bayramı'adıyla kutlanmış...
1971 yılındaki askeri müdahaleden sonra ülkede gazetecilerin bazı haklarının geri alınması üzerine kutlama gününün adı 'Çalışan gazeteciler günü' olarak değiştirilmiş..
Gerçi bugüne baktığınızda.. Sizce 10 Ocak bir bayram ya da özel bir gün mü?
İçi boşaldı, dışı bolca lafla dolu, yılda bir kez gelip geçen bir kutlamadan ibaret.
Kim, neyi nasıl kutlayacak?
Dönemin Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Vatan, Yeni İstanbul ve Yeni Sabah gazeteleri, 10 Ocak sabahı..
"Milli birlik komitesi tarafından ilan edilen basınla ilgili kanunlar, milletçe girilen bu aydınlık devirde, basını emsali görülmemiş bir tehlikenin içine atmıştır” ortak metniyle çıkmıştı.
İş sözleşmelerinin “yazılı olarak yapılması”, sözleşmelere “ücret miktarı”, “gazetecinin kıdemi”, öğelerinin mutlaka konulması, “ücretlerin peşin ödenmesi” gibi bazı yükümlülükleri getiren 212 sayılı yasaya tepkinin özünde bu vardı.
Bu anlamda o tarihten bu yana gelinen noktada aynı gazetelerin yapılanma sürecine göz attığınızda... Ortada kocaman bir boşluk oluştu..
Düşünsenize 85 milyonu aşan nüfusta koskoca ülkede İstanbul gazeteleri 250-300 bini zor satıyor.
Belki bazen çoğunu kendileri satın alıyor..
Beraberinde yerel gazetelerinde tirajları, içerikleri bir türlü toplumla buluşmuyor, örtüşmüyor...
Sorgulama yok, analiz yok, eleştiri yok, sorunlara çözüm önerisi yok..
Yandaş ya da candaş olma kültürü devamında sadece güvensizliği getirir. Getirdi de. Atılan bir çok başlık..."Bende sizdenim" mantığından öteye gitmiyor.
Çoğu copy-paste… Bazen hepsi tek tip..Okur niye alsın, niye tercih etsin!
Meslek örgütleri de malum STK'ların yapısına büründü..
Bugüne kadar bir çok dönem sektörel analizler yapmışımdır..
Bizde herkes birbirinin kurdu.. Kimse kendinden akıllı adama tahammül etmez..
'Küçük olsun benim olsun' mantığıyla gelişmez, büyümez, ilerlemez.
Teknoloji ilerledi, kafalar yerinde saydı....
Sabah erken kalkan merdiven altı internet sitesi kurmaya başladı.
Bu şekilde meslek hayatımda sayısız öneri almışımdır..Kurar, işletir kısa zamanda para da kazanırsın ya sonra? Hiç unutmam bir gün dönemin yönetenleriyle çok sıkı fıkı olanlar, başka bir site kurup “sen ona da muhalif ol” diyebilmiştir.. Sorarsan adı yayıncılık olacak bunun!
Eeeee ne farkın kalacak birinden beslenip, diğerine kafa tutanlardan!
8-10 sayfalık gazete çıkarır, gözünü basın ilanlara diker!..
Maalesef sistem bunu tetikledi, bazen teşfik etti.
İşini gerçek anlamda yapmak isteyenlerin pastasını daraltı bu yöntemler.
Daha vahimi ortada kim kimin işine gelmiyorsa, sözde gazetecilik gücüyle bir bakıyorsun iş takip eden, ilik açıp, düğme diken bir yığın tetikçi kaynayıverir ortalık..
Salla gitsin yazıyı.. Kime çarparsa..
Bilgi anında parmak ucunda erirken. Artık sil baştan, meslek değerlerini koruyan, nitelikli insan kaynağı mantığını benimseyen, çalışanın hakkını gözeten, teknolojiyi iyi kullanan yeni nesil bir gazeteciliğe ihtiyaç var..
Daha da ötesinde işini gerçek anlamda yapan kurumlarda denetim ve ciddi bir akreditasyon şart...Hem medya da hem kamu da... Yoksa bize her gün bayram! Günlük mesajlarla kutlar geçeriz.