Dünyanın dört bir yanında olduğu gibi ülkemizde de engelli birey olmak çok zor. Herkes, ihtiyacı doğrultusunda bu zorlukları hisseder ve yaşar. Bu zorluğun yanında iki kat daha zor olan ise engelli ailesi olmaktır belki de... Onlarca, yüzlerce hikâyeler bu konu üzerine yazıldı ve çizildi. Daha önce de bu satırlardan bahsi geçen çok değerli bir hanımefendinin yazdığı ve herkesin sesi niteliğindeki satırları sizlerle paylaşmak istiyorum. Öncesinde bu satırları yazan Ayşe Sarı’nın ne iş yaptığını anlatayım. Sosyal Hizmet Uzmanı, SAHİMSEN Engelliler Komisyonu Başkanı, Engelsiz Kariyer Danışmanı, gerçek bir hak savunucusu, bana göre engellilik üzerine bir ombudsman ve en önemlisi de bir anne.
İşte o annenin kaleme aldığı duygu yüklü satırlar:
GÜNÜN SONUNDA HERKES KENDİ DERDİNE YANAR!
Herkesin gündemi ve günlük yaşadığı sorunlar farklı.
Kimi aileler, çocuklarının ilaçları için yıllardır mücadele içinde.
Kimi aileler, eğitimde yaşadığı sorunlarla baş etmeye çalışıyor.
Kimi aileler, çocuğunun bakım sorununu çözemiyor.
Kimi aileler, engelliliğin getirdiği sağlık sorunlarından başka bir şey düşünecek halde değil.
Kimimiz için erişilebilirlik önemli,
Kimimiz için bir işe girebilmek en önemli gündem maddesi.
Kimimiz SGK'nın geri ödemelerinin yetersizliği karşısındaki gittikçe yoksullaşıyor,
Kimimiz, kaliteli tıbbi malzemelere artık ulaşamıyor.
Ki SGK ödemeleri konusu, birçok aileyi ilgilendirmiyor olabilir.
Kimimizin en önemli ihtiyacı bir engelli aracı almak olabilir.
Kimimiz için kanunun işaret ettiği araçlar ihtiyacı karşılarken kimileri için tekerlekli sandalye dahi sığmayacak bu araçlar çözüm olmuyor.
Kimimiz de bu araç için getirilen kullanıcı sınırlamasından çaresiz kalmış durumda.
Kimisi emeklilik sistemindeki değişiklik ile sıkıntıya düşerken kimimiz ‘Benden sonra çocuğumu kime emanet ederim’ diye soruyor.
Kimi engelliler aylık alamazken, kimi aylığın yetersizliğinden şikayetçi.
Kimileri evde bakım aylığım kesildi derken, kimi engelliler işe gidecek erişilebilir Servis olmamasından şikayetçi.
Sorunlar çeşitlidir ve uzar gider böyle...
Ben de bunlardan çoğunu yaşayan bir anneyim.
Çoğu zaman tükendiğimi hissediyorum çaresizlikten.
Yine de yaşadığım sorunlar ve yaşamadığım sorunlar için mücadele ediyorum.
Gücüm yettiğince de devam edeceğim.
Devlet memuru olmama rağmen yazdıklarımla ve basın açıklamalarında söylediklerimle risk alıyorum. İşin bir tarafı da bu…
Her şey bir kenara, birileri çıkıp ‘Bırakın bu işlerle uğraşmayı, bizim derdimiz başka, onlarla ilgili çalışın’ diyebiliyor.
Birisi çıkıp mücadele biçimim için olur olmaz paylaşımlar yapıyor.
Birisi çıkıp canlı yayında, olmadığım yerde olmadık konuşma yapılabiliyor. Ailelerin mücadelesine laf edecek kadar küçülmek... Ki bu durum, zerre umurumda değil. Lafa bakarım laf mı diye bir de söyleyene bakarım adam mı diye...
Diyeceğim şu ki; herkes kendi yaşadığını bilir.
Yaşadığı kadar elini taşın altına koyar.
Kimsenin sorunu öncelikli değildir.
Öncelikli olan, insanın canının yandığı yerdir.
Benim ve sizlerin yandığı gibi.
Her birimiz eve girdiğinde dört duvarı içinde
Kendi derdine yanıyor.
Ayşe Sarı’nın duygu yüklü sözlerini elimden geldiğince sizlerle paylaştım. Umarım yanan canların sesini duyan birileri olur!