Bugün 10 Kasım.
Devamlı okurlar bilir, 37 yıllık yazı hayatım boyunca hiç, ‘önemli günler ve haftalar’ yazarı olmadım.
Bizimki gibi ülkelerde yazılacak bir şeyler hep çıkar çünkü.
Yazılacak bir şeyler ne, tonlarca şey hatta.
Gündemin günden güne değişmesini kanıksadık, öyle günler yaşanıyor ki bazen, saat başlarını çeyrek geçelerde pat diye değişiyor her şey.
O kadar ki, sabah saatlerinde yaşanan bir gelişmeyi gazeteye yazdığınızda, bayat bir konunun üzerinde tepindiğiniz izlenimine kapılabiliyorsunuz.
Çünkü ülke gündemi örneğin akşam saatlerinde başka bir konuya dönüşüyor, hatta o gece yaşanan bir olay nedeniyle akşamın önemli haberi bile unutulmaya yüz tutabiliyor.
Habercilik açısından böylesine verimli ve çılgın bir ülkede yaşıyoruz.
Yine de yazacak şey bulamayan çok yazar tanırım.
Ya yazacak şey bulamayan, ya da yaşananları yorumlayacak birikimi olmayan.
Kimseyi ayıplıyor veya suçluyor değilim.
Şu örnekle durumu (m)izah edeyim:
11 Eylül 2001 tarihinde New York’ta ikiz kuleler vurulmuştu ya, anımsarsınız.
Sanmıştım ki, ertesi gün bütün yazar-çizer esnafı bu konuyu yazacak, irdeleyecek, yorumlayacak.
Kim ne yazmış diye yerel ve ulusalda bir tur attım ertesi gün, tüm sütun ve santimleri taradım neredeyse.
Bir de ne göreyim, konuya değinen yok, 30-40 gazete yazarı içinde.
Matbuat alemi gelişine vuramamış yani topa, ekseriyet ‘idrak yolları problemi’ yaşıyor sanki, bazı uyanıklar ise ‘dur bakalım altından kim veya ne çıkacak’ bekleyişinde.
Her gün Fenerbahçe’yi yazanlar devam etmiş Fener’e.
Bursaspor’u yazanlar Bursaspor’a. Kültür sanat yazan kültür sanata, ekonomi yazan ekonomiye, sağlık yazan sağlığa, eğitim yazan eğitime.
Politika yazanlar bile günlük politikaya devam etmişler.
Dış haberler servisi dışında el atan yok yani böylesi bir konuya.
Biraz uzattım ama bizim işkolunun yorum yapsın diye istihdam edilen kesimi, yorum yapmaktan pek haz etmez genellikle.
Ee yazacak şey bulamayınca da ne yapsınlar, açarlar ajandalarını bakarlar o gün ne günü diye.
Sevgililer günü mü, kadınlar günü mü, sigarayı bırakma günü mü, yaşlılar günü mü, öğretmenler günü mü?
Ve oturup geçen sene yazdıklarının bir benzerini kaleme alırlar, işin kolayına kaçarlar..
Netice itibariyle, üretim kabızlığı çekenlerin sığınağıdır, yazacak bir şey bulamayanların bağlandıkları limandır, önemli günler ve haftalar.
Benim için bu durumun tek istisnası, 10 Kasımlar!
Gün 10 Kasım’sa eğer, başka bir şey yazmak gelmez içimden.
(10 Kasım nedeniyle yazacağım bir şiire bu kadar uzun altyapı yapacağım aklıma gelmezdi. Çenem ağır düşmüş yine!)
Her şey konuşulacak bugün, Mustafa Kemal Atatürk her açıdan ele alınacak.
Belki bilmiyorsunuzdur, belki daha önce hiç okumamışsınızdır diye düşünerek ‘günün anlam ve önemine’ binaen bir Hasan Hüseyin Korkmazgil şiirini (biraz kısaltarak) arz ediyorum efendim:
‘Yaşlanmayan Ananın, Yaşlanmayan Mektubu’
‘‘Sen, hep Samsun’a mı çıkarsın, ay oğul ay kemalim?/ Hele bir de buralara/ çık hele bir/ çık hele bir/ Kemalim!
Yol uzak/ hane viran/ dersen eğer Kemalim/ dilediğin yere çık/ çık hele bir Kemalim!
Gel gör ki ne haldedir, ‘ey Türk gençliği’n/ Gör ki ne haldedir Bursa’da dediklerin/ gör ki ne haldedir ‘bu yurdun efendisi’/ sen hep Samsun’a mı çıkarsın ay oğul, ay Kemalim?
Hele bir de oralara/ çık hele bir/ çık hele bir Kemalim!
(…)
Sen, hep böyle heykelde mi durursun/ sen, hep böyle ‘nutuk’ta mı durursun?
Yazın gel, güzün gel, zemheride gel/ Kemalim. /Azıcık beride gel/ Gel de anlasınlar sen kimin Kemalisin/ Ağanın mı, beyin mi, bey oğlunun mu/ Tacirin mi, tefecinin mi, komprodorun mu?/ Yoksa benim gibi emekçinin mi?
Gel hele bir/ gel hele bir / gel de anlasınlar sen kimin Kemalisin!
(…)
Sen hep Samsun’a mı çıkarsın ay oğul ay Kemalim.
Hele bir de her yere/ çık/ hele bir/ çık hele bir.
Çık ki, her yer Samsun olsun Kemalim/ Çık ki her yer Samsun olsun Kemalim.’’