10 ülkede 22 şehir gezdiğimiz Orta Avrupa seyahatinde, sanırım Verona’da kaldığımız otelin önünde oturuyoruz arkadaşım Metin Taş’la.
Tek başına bir kız geliyor otele, önümüzden geçerken ‘ciao’ diyor bize.
Bir aile geliyor arkasından hepsi tek tek ‘buona sera’ diyor.
Uzatmayayım, yarım saatlik süre zarfında bize selam vermeden geçen olmadı.
Selam verenler içinde, gülümsemeyen de.
Tuhaf değil mi, iki yabancıya selam vermeden gülümsemeden geçen yok.
Oradan pat diye Nilüfer’e geliyorum. Neydi Nilüfer’in sloganı:
‘Gülümseyin Nilüferdesiniz!’
Nilüfer her yıl bu ülkede yaşam standardı endeksine göre hep ilk 10’da bir ilçe. Sıralamadaki yeri değişiyor ama hep ilk 10’da.
Diğerleri Çankaya, Kadıköy, Beşiktaş vs.
Demek ki, gülümseme ile yaşam kalitesi arasında doğru yönlü bir ilişki var.
Ülkeye döner dönmez şehrin merkezinde bir tur attım. (Bir devlet dairesinde işim vardı) Gözlemim şu: Avrupa’da herkes gülümserken, ekseriyetle insanlar neşeliyken, bizde suratlar sirke.
İlaç için bir tane bile mutlu insan yok sanki sokakta, caddede.
Gülümseme, işinin gereği olması gereken esnaf bile gergin, sinirli, kaygılı.
Toplum olarak depresyondayız sanki. (Bir istisna: Takımın iyi gidiyor olması Bursa’ya ilaç gibi geldi.)
14 günlük Avrupa seyahati sırasında midemde (hep yabancı gıdalar yiyip içtiğimiz halde) hiç ekşime ve yanma olmadığını, ülkeye gelir gelmez midemde yanma başladığını daha önce kaleme almıştım.
Bunun sebebi, başka sebep bulamıyorum, ülke gündemi.
Giderken ne bıraktıysak, döndük aynen devam.
Bu yazıyı yazarken kulağım televizyonda.
‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diye bağırdıkları için Ordu’dan atılmaya çalışılan teğmenler mevzusu.. (Özel kuvvetler de aynı yemini etmiş, Milli Savunma Bakanı ve Genel Kurmay Başkanı’nın protokolde olduğu törende.)
Milli Eğitim Bakanı’nın ‘CHP camilerin kapısına kilit vuracak, zaten geçmişte ahır olarak kullandı’ söylemi. (Çocuklara bir öğün yemek ver okulda, tuvaletleri temizlet, çocukların bile inanmayacağı şeyler söyleyeceğine.)
‘İhtiyaçlar hiyerarşisi’ne göre, insanın en büyük derdi mağara devrinden bu yana, beslenme ve barınma.
Hem beslenmede, hem barınmada, kamyon dolusu sorun var ülkede.
Belediyeler yatıp kalkıp öğrenci yurdu yapıyor, çocuklara kreş yapıyor, kent lokantaları açıyor.
Belediyeler eliyle yapılan sosyal yardımlarda çıta epeyce yükseldi.
Son tahlilde ‘kent yoksulluğu’ diye bir dert var ve bu dertle mücadele, yürütülüyor belediyeler marifetiyle.
Beri yanda teğmenler konusu, ahır yalanı, kayyum muhabbetleri vs.
Uzun lafın ‘kıssa’sı, ülkenin özeti:
İşini iyi yapamayanlar, en azından işini yapmaya çalışanları engellemeseler bari.
Asıl sinir bozucu olan, asıl mideleri ekşiten bu.
Her yeni güne yeni bir tartışma ile uyanmaktan yorulduk, bezdik artık.
Sanki gündem yaratan gizli bir el, pahalılıktan, geçim derdinden konuşulmasın diye her güne, haftaya başka bir gündem uyduruyor.
Huzur yok. Mutlu değiliz. Gülümseyemiyoruz.
(Yakın çevremde ruh sağlığını korumak için artık haber kanallarını izleyemez hale geldiğini söyleyen çok insan var.)