Tanıdığın kişinin üzerine şaka yollu araba sürme adeti, sadece bize özgüdür, Türk folklorüdür.
Şimdilerde kaldı mı bilmiyorum komşu teyzeler çiğnedikleri sakızı tülbentlerinin üzerine yapıştırırlardı, az sonra yine çiğneyecekleri için araması kolay olsun hesabı.
Bunlar sadece bize özgü klişe hareketlerden sadece ikisi.
Zorlasak daha uzatırız listeyi.
Ama bugün, siyasi ortama ilişkin klişelerden söz edeceğim.
Misal, seçim öncesi kimseye trafik cezası yazılmaz bu ülkede.
Cezayı ödeyen bu cezanın cezasını mevcut iktidara kesmesin diye.
Hatta çeşitli konularda çeşitli aflar söz konusu olur. Batı'da falan asla görmeyeceğiniz usullerde. Köprü geçişleri vs de affedilmedi mi bu seçimden önce!
Başka klişeler de var.
Misal sadece İstanbullular bazı günler 'yazdan kalma bir gün' yaşarlar.
İstanbul'a kar yağınca (millet olarak anlarız ki) Türkiye'ye kar yağdı!
Ama çoğu klişemiz aslında daha ciddidir:
Misal yaşım 50 küsur ve ben yaklaşık 45 yıldır neden sürekli ve mütemadiyen 'Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz günler'den geçtiğimizi anlayamıyorum. Bu günler niye bir türlü bitmiyor. Bu nasıl bir iç sıkıntısı. Koca ülke niye makro patinaj halde.
Bir diğer klişe de, ekonomimizin bir türlü stabil gitmemesi, iyi günlerin devam etmemesi, mutlaka her dönem birkaç kez 'kemer sıkma'mızın zorunlu hale gelmesi.
Bu klişelerden biri de, belki de başlıcası bu ülkede, 'zamların seçimin bitmesini bekleme adeti!'
İstanbul seçimi bitti.
Çaya ve şekere anında zam geldi. Haberi şöyle kaleme almış meslektaşım:
'Seçimlerin bitmesinin ardından zam dalgası başladı. Motorine gelen 22 kuruş zammın ardından bu sabah çay ve şekere yüksek oranda zam yapıldı. Çaya yüzde 15, şekere yüzde 16.'
(AK Parti mitinglerinde kürsüden atılan çayları kapanlar zamdan daha az etkilenecekler diye konuşanları çok kınıyorum.)
PAÇOZ NEDİR, KİME DENİR?
A Haber'de sabah programı yapan Erkan Tan'ın kısa bir videosunu yayınlayan Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, 'İşte bu paçozluklar her şeyi mahvetti! Yeter.' diye tepki göstermiş.
Nasıl bir video yayınlandı bilmiyorum ama çok saygıdeğer Erkan Bey'in son yayını, Ordu valisinin İstanbul valisi yapılması üzerineydi. Bu talep sizi bilmem bana son derece demokratik geldi.
İsraf yok afişi asmak mı büyük hizmet, yoksa VIP'ı kapatmak mı? Tabii ki Ordu valisi bir adım önde. Yeni Şafak yazarı durumu biraz abartmış bence. Artı, bu aşamada doğru soru şu:
Ne mahvoldu? Başka bir Müslüman belediye başkanı seçildi diye 'her şey' niye mahvolsun!
İPİMLE KUŞAĞIM!..
Ekrem İmamoğlu mal beyanında bulunmuş. İnceledim, adamın alacakları da var, borçları da.
Konu açıldı diye söylüyorum, Yunus Emre, şöyle demiş ta 600 sene önce:
'Mal da yalan, mülk de yalan, var biraz da sen oyalan'
Ve Can Yücel'i de anmazsak bu fasılda, eksik kalırız:
'Avşa adasında üç daire, dört üçgen, beş dikdörtgen, gökyüzünde bi bulut, Bitlis'te beş minare, büro mobilyası ve çelik kapı üreten bir fabrikanın öğle üzeri yaslanıp sigara içilen beyaz duvarı, ıslıkla da çalınabilen dört anonim türkü, Palandöken'de bir palan, iki döken...'
Böyle devam ediyor Usta Şair'in mal beyanı, meraklısı devamını İnternet'ten bulup okusun.
Bu konunun özü şu: Mal sahibi olmak ayıp değil, nüfuz kullanarak mal sahibi olmak ayıp.
Tüm bürokratlar ve tüm siyasiler önceki ve şimdiki mal varlıklarını (neydim, ne oldum hesabı) birlikte verebilmeli!