Avrupa Birliği (AB), demografik bir krizle karşı karşıya. 2023 yılı, AB ülkelerinde doğum oranlarının tarihin en düşük seviyelerine gerilediği bir yıl oldu. Resmi verilere göre, geçen yıl AB genelinde sadece 3,67 milyon bebek dünyaya geldi. Bu rakam, 1961 yılından bu yana tutulan kayıtlar içinde en büyük düşüşü temsil ediyor. Doğum oranlarında yüzde 5,5'lik bir azalma, uzmanları yaklaşan bir "nüfus çöküşü" tehlikesine karşı uyarılar yapmaya itiyor.
EN BÜYÜK DÜŞÜŞ ROMANYA’DA
Doğum oranlarındaki düşüş, özellikle Romanya gibi ülkelerde dramatik bir boyuta ulaştı. Romanya’da doğum oranları bir önceki yıla göre yüzde 13,9 oranında geriledi. Polonya, Çekya ve Letonya gibi diğer ülkelerde de çift haneli düşüşler kaydedildi. Fransa ve Almanya gibi ekonomisi güçlü ülkelerde bile belirgin bir azalma yaşandı. Ancak Malta, Portekiz, Bulgaristan, Kıbrıs ve İrlanda, doğum oranlarını artırmayı başaran beş ülke oldu.
GÖÇ VE EKONOMİK ÇÖZÜMLER GÜNDEMDE
Düşen doğum oranları, AB ülkelerinde nüfusun giderek yaşlanmasına yol açıyor. Uzmanlar, bu durumun ekonomilerde büyük bir darboğaza neden olabileceğini öngörüyor. Genç nüfusun azalmasıyla, sosyal güvenlik sistemlerinin sürdürülebilirliği tehlikeye girerken, vergi ödeyen çalışan sayısındaki azalma kamu hizmetlerini de olumsuz etkileyebilir. Bu bağlamda, birçok demografi uzmanı, ekonomik büyümeyi sürdürebilmek ve yaşlanan nüfusa destek sağlamak için göçün kaçınılmaz bir çözüm olacağını belirtiyor.
Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Dr. Natalia Bhattacharjee, bu durumun uluslararası güç dengelerini de yeniden şekillendireceğine dikkat çekerek, “Göçmenler için rekabetin artacağı bir gelecekte, küresel yardım ve göç politikalarına yönelik koordinasyon kritik bir hale gelecektir” dedi.
Uzmanlar, düşük doğum oranlarının nedenleri arasında kadınların eğitim ve kariyere odaklanmasını, ekonomik koşulların kötüleşmesini ve hayat pahalılığı krizini gösteriyor. Kadınların çocuk sahibi olmak için daha ileri yaşlara kadar beklemesi, biyolojik faktörlerle birleşerek doğum oranlarının düşmesine katkı sağlıyor. Oxford Üniversitesi’nden Profesör Melinda Mills, kadınların genellikle 30’larının ortalarına kadar çocuk sahibi olmadığını belirterek, bunun çok geç başlayan ailelerin birden fazla çocuk sahibi olma ihtimalini azalttığını vurguladı.
EKONOMİK VE ÇEVRESEL KAYGILAR DOĞUMLARI ETKİLİYOR
Bir diğer önemli etken, çevreye dair endişeler. Bazı çiftler, karbon ayak izlerini artırmaktan çekindikleri veya çocuklarının iklim değişikliği nedeniyle zor bir gelecekle karşı karşıya kalabileceğinden korktukları için çocuk sahibi olmaktan kaçınıyor. Bu eğilim, özellikle çevreye duyarlı genç nüfus arasında dikkat çekiyor.
Daily Mail'de yer alan habere göre serbest düşen doğum oranları, uzmanların batı ekonomilerini felce uğratacağına inandıkları yaklaşan “nüfus çöküşü” hakkında "kıyamet günü" uyarılarını tetikledi.
TEŞVİKLER VE ÇÖZÜM ARAYIŞLARI
AB genelinde hükümetler, doğum oranlarını artırmak için çeşitli teşvik politikalarını devreye sokuyor. Bazı ülkeler, yeni ebeveynlere maddi yardımlar yaparak çocuk sahibi olmayı teşvik etmeye çalışıyor. Ancak bu çabaların etkisi sınırlı kalıyor. Azalan nüfus, genç-yaşlı oranını değiştirdiği için ekonomilerde ciddi bir dönüşüm kaçınılmaz hale geliyor.
Ekonomist Andrew J. Scott, düşük doğum oranlarının AB’deki iş gücü piyasasını değiştirdiğini, son yıllardaki istihdam artışının büyük ölçüde 50 yaş üstü kişilerden kaynaklandığını belirtti. Scott, “Firmalar, daha yaşlı bir iş gücüyle nasıl başa çıkacaklarını planlamak zorundalar” dedi.
KÜRESEL NÜFUS ARTIŞI DURACAK MI?
Dünya genelindeki nüfusun şu anda yaklaşık 8 milyar olduğu tahmin ediliyor. Ancak bazı araştırmalara göre, insanlık 2070 yılı gibi erken bir tarihte nüfus azalmasıyla karşı karşıya kalabilir. Bu durum, ekonomiler ve toplumlar için tamamen yeni bir gerçeklik yaratacak. Şimdiden göç politikalarının, eğitim ve teşvik programlarının bu olası dönüşüme göre şekillendirilmesi gerektiği belirtiliyor.